Oğlum Evlendi!

 Yaşamım boyunca, evrenin gücüne, adâletine, iyi niyetine ve sevgiye her zaman inanmışımdır.

Bunun ne anlama geldiğini merak etmiş olabilirsiniz?


Doğumumuzu nasıl belirleyemiyorsak, annemizi, babamızı, kardeşimizi, doğduğumuz yeri, ülkeyi, yaşadığımız çevreyi en başta seçme olanağımız da bulunmuyor!


“Bir durum, yazgımız olabilir ya da olmayabilir!”


Her bireyin, “yeğleme hakkı ve olanağı” vardır. Bu olanak ve hak, kimsenin elinden alınamaz. Yeryüzünde adâletin gerçekleşebildiği tek bir şey var ise kişilere verilen eşit zaman, seçme ve yeğleme olanağıdır!


Bu, yaşamın, tamamen adâlet içinde gerçekleştiği anlamına gelmez. “Her doğan bireyin, bir yazgısı var” diye kabul ediyoruz. Kişi, bazı durum ya da süreçleri değiştirme olanağına da sahiptir. Benim inanışım ise biraz daha farklı. Yaşam felsefem şudur: “İyilik, anlayış ve iyi niyet, orta ve uzun vadede ve yüksek oranda tüm kötülüklerin üstesinden gelmemizi sağlayabilir.


Bize anlatılan tüm “öykülerin” gerçek olmadığını da bilmemiz gerek. Her birey, kendi “algısı (gerçeği)” ile durum ve olayları değerlendirir, “kendince yorumlar”. Her bireyin, yaşamış olduğu deneyimler, onun kendi geleceğini etkiler. Bilinçsiz kişi, yazgısını yaşar. Bilinçli kişi ise kendi yaşamını belirler ve gerçekleştirir. Bu ise yazgı değil “kader”dir. Kader, öncelikle ve yüksek oranda yapmayabileceklerimizle ve yapabileceklerimizle ilgilidir. Hangi düşünce, duygu, davranış, değer, deneyim ve dilimizi ne kadar[> kader] yönetebildiğimizle ilişkili ve orantılıdır.


Başıma olumlu ya da olumsuz ne geliyorsa, yaşamımıza kim giriyorsa, hangi işi, eşi, arkadaşı, yaşam biçimini seçiyorsak, bu, kaderimiz olur. Eğer, bu seçim ve yeğlemeleri bilinçli yapmazsak, hayallerimize ulaşamayız ya da gereğini ne kadar sağlıyor ve sağlamıyorsak o kadarıyla yetinmek durumunda kalırız.


Yaşamımızın, bizim açımızdan, evrene güvenerek, yaptığımız bilinçli seçim ve yeğlemelerle biçimlendiğini düşünüyorum. Bazı yeğlediklerimizin olanaklarımızı, ara sıra da koşullarımızın yeğleyebileceklerimize katkıda bulunduğunu da düşünürüm. Buna, dış dünyanın etkisi de diyebiliriz. Dış dünyamızı da iç dünyamız ile yarattığımızı düşünürüm.


Neylan’la 22 yaşında evlendim. Öykümüzü defalarca sayfamda yazdım. 27 ve 28 yaşında baba oldum.


İki oğlum oldu; Cem (30) ve Emre (29) (şimdiki yaşları)[2021]


Amerika’da okumam, her ne kadar bir arkadaşımın kararını takip etmek gibi görünse de 11 yaşından itibaren yazları yurtdışına gitmemin, yurtdışında AFS (American Field Service) ve benzeri organizasyonlara isteyerek katılmamın da etkisi olduğunu söyleyebilirim.


İki oğlumu da elimden geldiğince, daha iyi koşullarda, tüm öğrendiklerimi daha da ileri götürmek üzere Neylan’la daha iyi biçimde yetiştirmeye çalıştık. İkisini de sürekli teşvik ettim, cesaretlendirdim, ama zorlamadım. Örnek bir kişi olarak etkilemeye çalıştım. Babanın, bir bireyin yaşamına nasıl etki ettiğini bilmem, bu kadar bilinçli davranmamdaki daha öncelikli nedeni!


Cem, lisedeyken, yazları, yurtdışına gitmeye başladı. Üniversitede, Erasmus ile Portekiz’e gitti. Önce İtalya’da okumak istedi, sonra vazgeçti. Üniversite öğrenimini Türkiye’de tamamladıktan sonra Kanada’da yaşamaya karar verdi. Orada, Polen ile tanıştı ve evlendiler. Masal gibi…


Öteki oğlum Emre ise bankacılık okuduktan sonra, staj yaparken ve iş yaşamında beklentilerini bulamayınca, kariyerini sporda sürdürmeye karar verdi. Bu yöneliminde, spora düşkünlüğümün de etkisi ve katkısı olduğunu düşünüyorum. Bu işi öğrendikten sonra Göztepe’de, pilates salonu olan “Fit&Ripped’i” açtı. Emre’nin işini nasıl kurduğunu daha önce, “Mucizelere inanır mısınız?” tanerozdes.com.tr/index.php/component/content/article/92-makaleler/461-mucizelere-inanir-misiniz?Itemid=437 başlıklı yazımda dile getirmiştim. Okumanızı öneririm.


50 yaşına bastığımda, yaşamımda iki önemli gelişme oldu; “50 Yaş Gözüyle” adında bir kitap yazarak, kişisel gelişim alanına girdim. Babamın 70 yaşının üzerinde, Master’s kategorisinde yüzmedeki dereceleri ilgimi çekti. Yüzmeyi, 11 yaşına kadar Galatasaray Kulübü’nde yüzdükten sonra bırakmıştım. 50 yaşında, tekrar babamdan ilham alarak başlamaya karar verdim. Her yıl, İstanbul ve Çanakkale Boğazı yarışlarında yarışmaya başladım. Başarılı da oldum. Bu başarılarımın ardında, yüzme hocam Gökben Candemir de vardı. Hırslı ve beni çok iyi güdümleyen bir hocaydı. Yüzme dersi alma düşüncesini de 50 yaşımda, eşim sayesinde elde ettim. Benliğime yenik düşmeden, son ve yeni yüzme tekniklerini öğrendim. Suda kayma tekniği sayesinde, sakatlanmadan, yedi kilometre yüzebiliyordum. Kendi yaşında, dünyadaki en iyilerin arasına girdim!


Yarışların birinde, Gökben’i de davet ettim. O yarış sırasında, oğlum Emre ile tanıştılar. Birbirlerini sevdiler. Benim açımdan güzel ve mutluluk verici bir tesadüftü. Daha sonra birlikte sözü geçen pilates salonunu açtılar. Gökben de ona destek olmak için pilates konusunda eğitimler aldı ve çok başarılı oldu.


Gökben, Edirne’de doğmuş ve büyümüş. Sonra, İstanbul’a okumaya gelmiş. Mac Spor Kulübü’nde tanışmıştım. Eski yüzme hocam Bursa’ya gitmeye karar verince, giderken beni Gökben’e emanet etti. Bu kadar ayrıntılı yazmamın nedeni, evren, inanç ve olasılıkların yaşamımızı nasıl biçimlendirebileceğini ve yapmak istediklerimizdeki niyetin de başımıza gelenlerde önemli oranda etki ve katkı oluşturması.


Öğrencilerim sorar: “Şansa inanır mısınız?” diye. Yanıtım, “Hem Evet, hem de Hayır!” olur. Şuna çok inanırım, “Her bireyin kendi fırsat, olasılık ve koşullarını oluşturduğuna. Şans, hazır olana gelir!”


İşte o gün gelmişti. Edirne’ye gittik. Cuma günü kına ve Cumartesi günü de Edirne’nin Hacıumur köyündeki düğün salonunda nikâh kıyıldı. Öncesinde, Gökben’in ailesinin evinde davetlilere yemek verildi. Kına ve düğün, usûlüne göre gerçekleşti. Daha önce böyle bir deneyimim olmamıştı. Köy ortamı, orada yaşayan komşu, iş çevresi, eş ve dostların alçakgönüllüğü ve sadeliği beni derinden etkiledi. İstanbul’da yaşarken çoğu değerimizi, geleneklerimizi, komşuluğu unutmuştuk. Doğa’nın harikalığı ve hayvanların varoluşunun yarattığı bütünlük eşliğinde, bitkilerin kokusu ve tarım ile geçinen bir köyde oğlumun evleneceğini biri söyleseydi, bu bir hayal derdim.


Ayrıntılarına çok girmeyeceğim. Gökben’in güzelliği ve zarâfeti, Emre’nin mutluluğu ve gösterdiği uyum, beni çok etkiledi. Emre’yi dans ederken hiç görmemiştim. Saatlerce öğrenmiş olduğu Roman dansını, Anthony Quinn’in, “Zorba” filmindeki dansına benzettim. Büyük bir zarâfetle ve Gökben’e harika bir biçimde eşlik ederek saatlerce sürdürdü. Ortam, harikaydı. Arabalar içinde köyde gezmek, yol kesmeler, sokak ortası yapılan göbek dansları, havaya atılan paralar… Sanki bir Hollywood filmi yaşadık.


Allah, bu yeni çifti mutlu etsin.


İki oğlumu da evlendirebilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. 22 yaşında başlayan yaşam yolculuğumda en değer verdiğim ve canımdan çok sevdiğim iki oğlumun da mutlu olması, benim için önemli bir öncelikti. Onlar da umarım bunları yaşayarak benim kadar mutlu olabilir. 😊


Okul arkadaşlarımın hayal bile edemeyeciği bir kişiye dönüşmemin altında, yaşama olan tutkum, öğrenme isteğim, sonsuz merakım, bazı kişilere, insan ve insanlığa duyduğum derin saygı ve sevgi, yaratana duyduğum sonsuz teslimiyet yatıyor. Bunun dışında, iyi niyetin, olumlu davranış, tutum ve dilin, yerinde ve zamanında kullanılabilecek (daha) uygun sözcüklerin çoğu engeli ortadan kaldıracağına inanıyorum.


İki harika sözle yazımı tamamlamak isterim;


“Ölmek, bir şey değil; yaşamamak, korkunç.” Victor Hugo


"Sonsuza kadar yaşayacakmışsın gibi hayal kur, bugün ölecekmişsin gibi yaşa!" - James Dean

Yaşam yolculuğunuzda, saygı, sevginin içinizde ve olanakların çevrenizde olması dileklerimle…


Şükürler olsun!...

Sevgilerimle,
Taner Özdeş


---
Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü ( FaRkLaR.net )
tarafından sağlanmıştır.

 

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara