Kişisel yönetim ve gelişim hakkında binlerce okuma, gözlem ve eğitim sonunda, beni en çok etkileyen neydi? Yanıtım, “Bilinçaltının Gücü”.
Çok yalın anlamıyla bizi biz yapan, kimliğimiz, deneyimlerimiz, inançlarımız ve alışkanlıklarımızın saklı olduğu kara bir kutu. Bu kutu, başımıza gelen olaylara, seçimlerimize (eş, iş, arkadaş), hatta yazgımızı etkiler. Bilgisayardaki bir yazılım gibi, bilinçaltımızdaki yazılımı (yön veren inançlarımız, otomatik tepki ve davranışlarımız) değiştirmediğimiz sürece yaşamımızı oto pilot olarak yaşamaya devam ederiz. Tüm değişimler, içeriden dışarı doğru gelişir. Yaşadığımız yaşam ya da sahip olduğumuz her şey, bilinçaltımızın bir sonucu/göstergesidir. Bu sonuçlar da bilinçaltımızdaki inanç ve alışkanlıklarımız tarafından oluşturulur. Bilinçaltı, duygularımızın ve belleğimizin deposudur. Tüm fark edemediğimiz iyi/kötü alışkanlıklarımız da bilinçaltımızda saklıdır.
İnanç nedir?
Doğrularımız, doğru olarak kabul ettiğimiz ve inandıklarımızdır. Ayrıca, çevremizden öğrendiklerimiz ve başımıza gelen geçmiş deneyimlerimiz.
“Ben yapamam” dersek, bu, bizde bir kaygı oluşturur. Bu da davranışlarımızı engeller. “Bilinçaltımın gücü ile çoğu şeyi başarabilirim” dersek. Başarabiliriz.
İnsanın en büyük gücü nedir? Yeğleyebilmesidir. Hangi düşünceyi seçeceğimize kendimiz karar veririz. Dış dünya, bunun tam tersini bize dayatmaya ya da inandırmaya çalışabilir. Ama yeğleme ve yapmayabilme olanağı/gücü yine de bizdedir!
Bilinçaltımız, nasıl konuşursak, onu gerçek kabul eder ve o konuda çalışmaya ve bizi haklı çıkarmak için elinden geleni farklı yollarla yerine getirir. Bilinçaltı, bizimle kavga etmez. O nedenle, nasıl düşündüğümüze, ne söylediğimize ve kendimizle nasıl konuştuğumuza çok dikkat etmeliyiz.
Şu sözü çok severim: “Sen ruhunun (bilinçaltı) kaptanı ve kaderinin efendisisin.”
Ne zaman umutsuzluğa kapılsam, bu sözü anımsarım.
İnançlarımızı değiştirmeden değişemiyoruz. İnançlarımız da tutum ve davranışlarımıza etki ediyor.
Gövdemiz bile tüm temel buyrukları bilinçaltımızdan alıyor. Tüm temel yaşamsal gövde işlevlerini zihnimiz değil bilinçaltımız yönetiyor. Bizi hasta eden, bilinçaltımız değil düşüncelerimiz ve yaşam biçimimiz. Bilinçaltımız, bilincimiz de fırsat verdiği sürece bizi iyileştirecek güce sahip!
Örnek verecek olursam, sürekli olarak kendimize inanarak, “hasta olacağım” dersek, bir süre sonra hasta oluruz. Çok hasta olmama karşın zorunluluk nedeniyle kendime defalarca, “ben çok iyiyim ya da iyi olmak zorundayım” diye tekrar ederek kendimi iyileştirdiğimi bilirim. Spor karşılaşmalarında gövdemin tükenmesine karşın, kendime cesaretlendirici ve güdüleyici konuşarak çok sayıda yarış kazandığımı bilirim.
Popüler dizi, “New Amsterdam”daki bir sahnede, doktor, bir çocuğa, “maskeni taksana” diyor. Çocuk, doktorun yüzüne bakarak, “Virüs bitmeyecekse neden maske takayım?” diye yanıt veriyor. Bu, bir inanç konusu. Davranış da inancı takip ediyor.
Bilinç/bilinçaltı şöyle çalışıyor. Bilincimiz, bir konuda belirli davranış kalıplarını tekrarlayarak alışkanlığa dönüştürüyor. Alışkanlığa dönüşen davranışlar, bir süre sonra bilinçaltımıza devroluyor. Araba kullanmayı öğrenmek, buna güzel bir örnek. Bilinçli olarak öğrenene kadar ne çok acı çekeriz. Sonra da önümüze bakmadan arabayı kullanacak kadar beceri kazanırız. Arabayı kullanan, artık biz değil bilinçaltımızdır. Bu alışkanlıklarımız, bizim adımıza düşünüyor. Bir şeye inandığımız zaman, iyi ya da kötü, bilinçaltımız açısından bir farkı yok, iki inancı da doğru olarak kabul edip gerçeklerimizi yaratıyor. Herkesin aynı olay ve durumlara farklı tepki vermesinin ardında herkesin farklı bilinçaltının olması yatıyor.
Örnek verecek olursam, “sağlıklıyım” dediğimizde, bilinçaltımız bu düşünceyi bilinçaltımıza iletiyor ve bilinçaltı tepki ve davranışlarımızı bu yönde oluşturuyor. Bilinçaltımız, duygularımızın merkezidir. Düşünce ve duygularımız, birbirini tetikler, davranışlarımızı belirler. Sürekli tekrar ettiğimiz ve doğru kabul ettiğimiz davranışlar (inanca dönüşür) ve sonuç itibarıyla alışkanlıklarımızı oluşturur. Alışkanlıklarımız da karakterimizi oluşturur. Bilinçaltımız, doğru bildiğimiz inançlarımız doğrultusunda çalışır.
İyi/olumlu düşünürsek iyiliği; kötülük/olumsuz düşünürsek kötülüğü çekeriz. Kaygılarımızın bir süre sonra gerçeğimiz olduğu gibi. Bilinç ve bilinçaltımız uyum içinde çalıştığında, içimizde bir huzur duyarız. Ralph Waldo Emerson’ın şöyle demiş: “Bir kişi, gün boyu ne düşünüyorsa odur.” İnanç, bilinçaltındaki doğru olarak kabul ettiğimiz düşüncelerdir. Yararlı alışkanlıklarımız, önce yararlı düşüncelerin tohumlarıyla başlar. “Ne ekersek, onu biçeriz” sözü, bilinçaltının çalışma mantığıdır.
Bireyler, toplam zamanının yüzde 95’inde oto pilot olarak bilinçaltı (%5 bilinç) tarafından yönlendirilerek yaşar. Günlük yaşamımızda bilincimizi ne kadar kullanıyoruz?
Sadece yüzde 1!
Bilinç, zihnimizin yaratıcı ve sürekli öğrenen bölümüdür.
Bilinçaltı ise zihnimizin değişime direnç gösteren bölümüdür. Tüm alışkanlıklarımız, bu bölümdedir.
Düşündüğümüz her an, bilinçaltı programımız tarafından yönlendiriliyoruz. Davranışlarımız da.
Bilinçaltımız, (0-7) yaş arasında kontrolümüz dışında programlanır. Sonrasında ise daha çok duygusal deneyimlerimiz ve inançlarımız tarafından biçimlenir.
Bilinçaltımızın dışavurumu, alışkanlıklarımızdır. Alışkanlıklarımız, günlük düzenli davranışlarımızdır. Düşünmeden yapmış olduğumuz, otomatik davranış ve tepkilerdir.
Bilinçaltımız, bunun dışında başka kişilerden (gözlemleyerek) ve çevremiz/yaşadığımız kültür tarafından programlanır. Bilinçaltımızı çevremizde olumlu ya da olumsuz bir biçimde programlanmasına katkıda bulunur. Çevremizin hakkımızda söylediğine inanmamız, kendimiz hakkındaki inancımızı olumsuz etkileyebilir.
Daha bilinçli olmak için ne yapabiliriz?
Kendimize şu güçlü soruları sorarak başlayabiliriz:
- Hangi kötü alışkanlıklarımdan kurtulmak istiyorum?
- Hangi iyi/olumlu alışkanlıkları kazanmak istiyorum?
- Yaşamda kim olmak istiyorum?
- Yaşam amacım nedir?
- Yaşamdan ne istiyorum?
Çok uzun saatler çalışmamıza karşın başaramıyorsak, bilinçaltımız bizi sabote ediyordur. Bazı şeyleri de zahmetsizce/kolayca yapabiliyorsak ve başarılı oluyorsak, bunun da nedeni de bilinçaltımızdır.
Kafası karışık kişiler, ne istediğini bilmeyen kişilerdir. Bu kişilere bilinçaltının gücünden de yararlanamaz. Bilinçaltı, net olmayanlara tepki vermez!
Biz, bilinçaltı programımızın bir sonucuyuz. Bilinçaltımızdaki inançlarımız değişmeden, davranışlarımız da (alışkanlıklarımız) sonuç itibarıyla değişmez. Bilinçaltı programımızı silemeyiz. Üzerine öğrenerek, alıştırmalar yaparak, yeni alışkanlıklar edinerek değiştirebiliriz. 10,000 saatte nasıl herhangi bir konunun neredeyse dahisi olabiliyorsak, 10,000 saatlik bize zarar veren bir alışkanlığı değiştirmemiz de uzun zaman alacaktır.
Alışkanlıklar, çok kitap okuyarak değişmez, otomatikleşecek kadar çok tekrarla değişir. Alışkanlığımızın geçmiş süresine göre, 21 günden az olmamak koşuluyla bir yıla kadar tekrarla alışkanlıklarımızı değiştirebiliriz.
Kendimizi tekrar yaratmak demek, bilinçaltımızın yeniden programlanmasıdır.
Bilinçaltı, değişime direnç gösterir. Bunu da başarmanın en kolay yolu, bilinçaltımızı kandırarak her gün yüzde 1’lik disiplinli olarak yapılacak küçük ilerleme/iyileştirmelerdir. 1 dakika okuma, spor, yürüyüş, kahvaltı etmek, sağlıklı beslenmek, düzenli uyumak, dakik olmak vb. İyi alışkanlıkların değeri ve kötü alışkanlıkların maliyeti ancak iki, beş ya da on yıl sonra geriye dönüp baktığımızda çarpıcı bir biçimde belirginleşir. Alışkanlıklar, kendimizi geliştirmenin bileşik faizidir.
Bir davranışı alışkanlığa dönüştürmek için başlamak için nedenlere sahip olmak (elde etmek/kurtulmak) ve tekrarlamak için gerekli istek ve ödül düzenine sahip olmamız gerekir. Başlayabilmek kadar devam edebilmek de önemlidir. Buna ek olarak, yeni bir alışkanlığa ne zaman ve nerede gerçekleştirebilecekleri konusunda ayrıntılı plan yapan kişilerin o işi tamamlaması çok daha olasıdır.
Pek çok kişi, güdülenme sıkıntısı çektiğini sanır, oysa netlik sıkıntısı çekmektedir.
Gerçek davranış değişikliği, kimlik değişikliğidir. Bir alışkanlığa güdülenme nedeniyle başlayabiliriz ama ona bağlı kalmamız, kimliğimizin bir parçasına dönüşmesiyle sağlanabilecektir. Herkes kendini bir ya da iki kez spor salonuna gitmeye ya da sağlıklı beslenmeye ikna edebilir ama davranışın ardındaki inancı değiştirmediğimiz sürece uzun süreli değişikliklere bağlı kalmak kolay olmayacaktır. İyileşmeler, benliğimizin (bilinçaltımızın) bir parçasına dönüşene kadar sadece geçici olacaktır.
- Hedef, bir kitap okumak değil okuyan birine dönüşmektir.
- Hedef, bir maraton koşmak değil koşucuya dönüşmektir.
- Hedef, bir müzik aleti çalmayı öğrenmek değil müzisyene dönüşmektir.
Bir alışkanlıkta ustalaşmak istiyorsak, kilit nokta, kusursuzlukla değil tekrarla başlamaktır.
Uzun sürede yaşamımızın niteliği, alışkanlıklarımızın niteliğine bağlı olacaktır. Aynı alışkanlıklar ile aynı sonuçları alabiliriz. Daha iyi alışkanlıklarla çoğu şey olanaklı.
Unutmayalım! Davranışlarımız, kimliğimizin bir yansımasıdır. Kişiler, inançlarına uygun davranış sergiler; alışkanlıkların bu kadar önemli olmasının nedeni daha iyi sonuçlar getirmesi değil kendimizle ilgili inançlarımızı değiştirebilmemizdir.
Sevgilerimle,
Taner Özdeş
---
Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü ( FaRkLaR.net )
tarafından sağlanmıştır.
Comments powered by CComment