Eşimle, “Sıradışı Anne” (Ricki & The Flash) filmine gitmiştik. Başrolde, Meryl Streep oynuyordu. Eşini ve üç çocuğunu rock’n roll yıldızı olma hayallerinin peşinden gitmek için terk eden rock yıldızı bir annenin(Ricki) hem acıklı, hem de ilham dolu öyküsünü anlatıyordu.
Bir kişi, tüm yaşamını bir tutkunun peşinden gitmek için fedâ edebilir mi?
Ricki’nin edebildiğine tanık oldum.
Peki, “Tutku” nedir?
İstenç(irâde) ve yargıları aşan güçlü bir coşku, yoğun düşkünlük.
Yaşımız kaç olursa olsun, tutkularımızın peşinden gitmek için hiçbir zaman geç değildir.
Tutku için neye gerek var?
İlgi, bilgi, merak, bitmeyen öğrenme isteği, yetenek, istek, beceri, deli cesareti ve kişinin değerleri.
Tutku…
Bana göre, kendini gerçekleştirebilmek ve var olma nedenimizi bulabilmektir. Bunu yaparken de Ricki’nin yaptığı gibi ailemize ve çevremize zarar vermeden, sorumluluklarımızı da yerine getirmek, daha uygunu.
Seçtiğimiz işe karar verirken, kendimize sormamız gereken üç önemli soru şunlardır:
- Hangi konuda iyiyim? (Yeteneğim olduğunu düşünüyor muyum?)
- Ne yapmak için doğmuşum?
- Kişiler, ne yapmam için para öder?
Herkes tutkusunu bulabilir mi?
Bunu, “Herkes âşık olacağı kişiyi bulabilir mi?” sorusuna benzetiyorum.
Yanıtım, “Evet!”
Eğer yeterince istersek, iç sesimizi dinlersek, sabırlı olursak, yeterli azmi ve çabayı gösterirsek, tutkularımızı gerçeğe dönüştürebiliriz.
2018 yılında, Gelibolu 1915’te, -Anzak yüzme yarışı- 001 bone numaralı Levent Aksüt ile tanıştığımda, 85 yaşındaydı. İşte, tutku, bu olmalı demiştim.
Sonrasında, Levent Bey’in her yıl boğazı da geçtiğini öğrenmiştim. Hem de katıldığı tüm yarışlarda, tüm uzaklıkları sırt üstü yüzerek geçen bu genç delikanlı ile kişisel olarak tanışma onurunu da elde etmiştim.
Yaşamı ve kendimizi biçimlendiren biziz; temelinde de düşüncelerimiz…
Yaptığım her şeyi tutku ile yapmayı seviyorum. Kalbimizi içine koyduğumuz her şeyde, tutkuyu yakalarız…
2018 yazında, Bodrum'a, kayınpederime gitmiştik. Oğlum Emre'nin yakın arkadaşlarından Kerem (Aysan)'ın, The Marmara Oteli'nin barında çalıştığını öğrenince, ailece ziyaret etmeye gittik. Onu çalışırken uzaktan izleme fırsatı buldum. İşini ne kadar titiz, özenle, gururla ve severek yapıyordu. Barmenliğe tutkusunun farkına varmış mıydı?
Bunu öğrenmek için bazı samimi sorular sordum.
Yanıtlarını olduğu gibi yayınlıyorum…
"Tutkumu onüç yaşında keşfettim.
O zamanlar, amcam sayılabilecek biri Hadigari'nin ortağıydı. Beni barına almıştı. Orada geçirdiğim zaman, bana ilham verdi. Hedefime ulaşmak için KafePi ve Roxy'de çalıştım. MSA'da eğitim gördüm. Herhangi bir nedenim yok. Bar, benim için bir tutku. Kapıldım gidiyorum. Yaşadığım en büyük engel, anneannem ve dedemin, yaptığım ve kapıldığım işe karşı çıkması, bunu işten görmemesi ve ısrarla beni bırakmaya zorlaması (hâlâ da deniyorlar).
10 yıl sonra beni kendi barımın başında göreceksiniz."
Muhteşem değil mi?
Bazı kişiler, aşk tutkusunu bilir ancak iş tutkusunu bilmez.
Sevgili tenis arkadaşım Gavsi ile de Türkiye'de olduğu zamanlarda birlikte düzenli tenis oynarız.
Bir gün beni oturduğu siteye, tenis oynamaya davet etmişti. Bizden sonra korta tenis dersi almak için 7-8 yaşlarında, Zeynep Naz Helva adında bir kız çocuğu korta girdi. Bir süre tenis oynarken onu hayranlıkla izledim. Tutkulu kişiler, tutkularını, yaptıkları ne olursa olsun yansıtıyor.
Bu dört öyküde de tutkularının peşinden gidenlerin örneklerini verdim.
Kendimle ilgili bir öykümü de paylaşmak isterim. Küçük yaşlardan beri en büyük tutkum, satıştır.
Askerden yeni dönmüştüm, iş arıyordum. Gazetede bir iş duyurusu gördüm. Amerikan firması, Dow Jones Telerate, satış temsilcisi arıyordu. Buluşma saati belirledik. Benimle iş görüşmesi yapan satış müdürü Göknil Sayılır, çok sayıda aday arasından beni seçmişti. İşe alındıktan kısa bir süre sonra neden beni seçtiğini sormuştum. Verdiği yanıtı hâlâ unutamam. “Gözlerindeki parıltıdan dolayı seni seçtim.” demişti. Satışa olan tutkum, gözlerimden bile anlaşılıyordu.
Tutkumuzu bulalım ve uygulayalım ki, yaşamımız, anlamlı ve eğlenceli olsun. Bu dünyada iz bırakmanın yolu, tutkumuzu bulmaktan geçiyor.
Çoğu kişinin iş yaşamında mutsuz olmasının ardında, sevmediği ve inanmadığı bir iş için yıllarını tüketmesi yatar.
Bu haftaki yazımı yazarken, bir gazetedeki haberde de şu satırları okudum: “66 yaşında, yamaç paraşütçüsü oldu. 7 yıldır Türkiye’nin değişik yerlerinde uçan Ahmet İlter, kendine ‘uçma!’ diyenlere,
‘Yerde sürüngen gibi ölmektense havada kartal gibi ölmeyi yeğlerim’ diyor. Hayalim, her zaman için uçmaktı.”
Tutku, bu kadar güzel anlatılamazdı! Siz de kendi tutkularınızı (öykünüzü) bizimle paylaşır mısınız?
Sevgilerimle,
Taner Özdeş
---
Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü ( FaRkLaR.net )
tarafından sağlanmıştır.
Comments powered by CComment