"Dünyada en çok gereksinim duyulan nedir?" diye bana sorsanız, “saf sevgi” derim.
Peki, “sevgi” nerede başlıyor?
Bence, önce evde; anne ve babadan alınan sevgi en değerlisidir, en koşulsuz olanıdır. Bir kişi, kendinde olmayan bir şeyi başkasına veremez. Önce içimize sevgiyi dolduracağız ki, biz de diğerlerine sevgi verebilelim.
Sevgi, kişileri birbirine yaklaştıran, kalpleri birbirine bağlayan; kişiler arasındaki güveni, dostluğu, ilgiyi, fedakârlığı ve bağlılığı artıran bir duygudur. Kısaca, tüm güzellikler, sevgi ile yaşam bulur. Kişilerin duyguları, aileye, çevreye ve aldığı eğitime göre biçimlenir.
Sevgiyi hiç tatmamış bir çocuk, ileride nasıl sevgi dolu olabilir ki? Nasıl sevgi verebilir ki?
Sevgiyi nasıl tanımlamalıyız?
Sevgi, sabırlıdır; sevgi, şefkâtlidir. Sevgi, kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi, kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi, haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir. Sevgi, her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır.
Çoğu kötü ya da olumsuz his/duygunun kaynağı sevgisizlikten kaynaklanır. Sevgi alan kişi, sevgi verir.
Sevgililer Günü’nün ortaya çıkışına dair yıllardır sürülerce öykü anlatılır durur. Ancak bunların içinde en çok ilgi göreni, Aziz Valentine’nin öyküsüdür. Neredeyse herkes her yıl 14 Şubat’ta sevgililerine ya da eşlerine bugünün ruhu ile bütünleşen, karşı tarafa sevgilerini anlatan hediyeler veriyor.
Eski Roma’da, 14 Şubat günü, tüm Roma halkı için önemli bir gündü. Çünkü bu günde Roma tanrı ve tanrıçalarının kraliçesi olan Juno’ya duyulan saygıdan ötürü tatil yapılırdı. Juno, ayrıca Roma halkı tarafından kadınlık ve evlilik tanrıçası olarak da biliniyordu. Bugünü takip eden 15 Şubat gününde ise Lupercalia Bayramı başlıyordu.
Bu bayram, halkın genç bölümü için yüksek önem taşıyordu. Gençler sadece bu bayram süresince birbirinin eşi oluyordu. Hangi genç kadının, hangi genç erkek ile bir çift oluşturacağı eski bir gelenek olan ve Lupercalia Bayramı’nın arife günü yapılan bir çekiliş ile belirli oluyordu. Romalı genç kızlar, adlarını küçük kâğıt parçalarının üzerine yazıp bir kavanoza koyuyordu. Genç Romalı erkekler ise kavanozdan bu kağıtları çekerek üzerinde hangi kızın adı yazıyorsa o kızla bayram eğlenceleri boyunca beraber oluyordu. Bu birliktelikler birbirine âşık olan çiftler için bayram süresinin dışına taşıp genellikle evlilikle sonlanıyordu.
Kişilerin birbiri ile duygularını paylaşmaları kolay değildir. Çünkü kişinin önce kendiyle duygusal olarak açık ve samimi bir iletişimi olmalıdır.
Kişi, kendinde olmayanı bir başkasına veremez!
Kişiler, duygularını rahat, samimi ve doğal yollarla paylaşamadığından, çoğu etkinlik ve kutlama ile birbirine sevgisini belirtmiş, hediye/çiçek vermiş, kutlama mesajları göndermeye başlamıştır. Sevgililer gününü de bu yönden sevginin anımsanması ve anımsatılması açısından yararlı bulurum.
Kişi, sevgisini duyumsadığı her an eşi[/sevgilisi/aşkı/sözlüsü/nişanlısı] ile paylaşmalıdır.
Birinin, başka birine verebileceği en büyük hediye, onu sevdiğini söylemesi ve göstermesidir. Bunu söyleyeceği gün de onu kaybedeceği gün olmamalıdır!
Bu yazıya değinmemin en önemli nedeni, 35 yıllık eşim, yaşam arkadaşım Neylan’dır. Tüm özel günlerimizi büyük bir coşku ile kutlarız. Bu yazımda da ona yönelik duygularımı da bu satırlarla ifade etmek istedim.
Bir kişi, eşinin Sevgiler gününü de kutlamalı mıdır?
Yanıtımı merak ediyorsanız...
“Eğer, öyle hissediyorsa, kutlamalıdır!”
Sevgili eşim Neylan, sevgililer gününü en içten biçimde kutlarım. İyi ki varsın! Sevgimizin sonsuza kadar devam etmesi dileklerimle…
Sevgilerimle,
Taner Özdeş
---
Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü ( FaRkLaR.net )
tarafından sağlanmıştır.
Comments powered by CComment