Çıkışı Bulan var mı?

 

Bugün Pazar… Klavyemin başına geçtim. Yazarken, Spotify’dan “Intense Studying”in müziği ile odaklanmaya ve dünyanın kaygılarından, belirsizliklerden uzaklaşmaya çalışıyorum.

Sokağa çıkma yasağı günlerinde, en hoş eğlencem, evimin çevresinde 3 km. yürümek. Yürürken de Youtube ve LinkedIn’den eğitim ve konuşmaları dinlemek oldu. Bunun dışında haftada üç gün işten eve yürüyerek gidiyorum; bu, hareket etmemi ve yavaşlamamı sağlıyor.

Pandemi döneminde çok sayıda yeni alışkanlık kazandım. Öte yandan, Koronavirüs döneminde kitap okumak daha zor geliyor. Çünkü, önceleri kitabı daha çok yolda, beklerken, uçakta ve tatilde okurdum. Şimdi bunların çoğunu yapamıyorum. Evde kitap okumak, benim için farklı bir alışkanlık. O kadar çok meşguliyetim var ki!

Dikkatimi çeken başka bir nokta, bu dönemde LinkedIn’de çoğu kişinin Canlı Yayın yapmaya başlamasıydı. Herkes bir yarış durumunda, birbirinden daha iyi konukları davet etme çabasındayken, bundan da en çok yararı izleyiciler sağladı. Bu ve benzeri bilgi ve deneyim paylaşımının insanlığa yüksek yarar sağladığını düşünüyorum.

Bu kişilerden biri de Umut Kılınç’tı, ilk canlı yayınını izlediğimde bakışlarındaki heyecan ve masum hırsı dikkatimi çekti. Kendisinin programına çıktım. Öncesinde de “50 Yaş Gözüyle” ve “Duygusal Zekâ” kitaplarımı göndermiştim. O da bana nezaketen annesinin (Nejla Kılınç’ın[Dr.]) yazdığı “Çıkışı bulan var mı?” adlı kitabını gönderdi. Elimde okunmasını bekleyen onlarca kitap varken, bu kitabı elime aldım ve hiç bırakmadan bitirdim.

Nejla Kılınç, hayatında daha önce kitap yazmamış biriydi. ODTÜ mezunu, Şehir Plancısı ve Ankara’da yaşıyordu.

2019 yılında, oğlunun Kunsthochschule Kassel’den aldığı bir yıllık kabul, hayatını değiştiriyor. Kendi de Kassel Üniversitesi’nden post doktora çalışmalarına kabul alarak oğlunun yaşadığı kente gitmeye karar veriyor. Mart 2020’de herkes gibi o da Almanya’dan karantina nedeniyle dönemiyordu.

Duygularını şöyle dillendiriyor: “Buradan çıkamayacağım, uçuşlar durdu, sınırlar kapatıldı, yürüyerek bile gidemem. 2855 kilometre uzakta… Yürürdüm ama sınırı geçmeme izin vermiyorlar. Oğlum ateşe çok dayanıksız, ateşlenirse benim olmam gerek, kimse düşüremez, ben biliyorum, ben düşürürüm ben, ben olmalıyım yanında…”

Kitabından aynen paylaşıyorum: “24 Mart, Kafamda bir soru dönüp duruyor. Soruyu hazırlamıştım, ancak kimseyle görüşemiyordum, yüz yüze konuşamıyordum. Nasıl yapsam? Telefonumun rehberine kayıtlı, hayatımda bir şeylere tanıklık etmiş, bir şeyleri beraber yaptığım ve geçen günlerimde bir yerlerde, benim için bir anlam ifade eden 50 kadar arkadaşıma WhatsApp mesajı yoluyla göndermeye karar verdim.

“Koronavirüs/Covid-19 Salgını sonrasında hayata bakışınızdaki en radikal değişiklik ne oldu?”

Soruyu göndermemin üzerinden daha 10-15 dakika geçmişti ki yanıtlar yağmur gibi gelmeye başladı. Meğer herkes, içini dökecek bir yürek arıyormuş.”

Kitabı büyük bir zevkle okudum. Biraz şaşırdım, biraz duygusallaştım, biraz da üzüldüm. Gelen mesajlardan anladığım/algıladığım, bu yorumları yazan kişiler ülkemizin iyi okumuş kesiminden gelmesine karşın bireylerin hayatını nasıl yaşadığına, nasıl bir koşuşturma içinde hayatı kaçırdıklarına tanık oldum. Pişmanlıklar, çok sayıda verilen yeni söz. Herkes bir biçimde kendiyle hesaplaşıyor. Sanki, yarın öleceklermiş gibi duygular içinde mesajlarını yazıp göndermişler.

Kitaptaki tüm iletiler birbirinden anlamlı.  Beğendiğim birkaç örnek iletiyi paylaşmak istiyorum. Yazan kişilerin sadece mesleklerini paylaşacağım:

“Benim için günlerimizi koronadan önce çok hızlı geçirdiğimi hep başka telâşlarla zamanımı hunharca harcadığımı anladım. Sevdiklerimizle ne kadar az vakit geçirdiğimi anladım. Özellikle büyüklerimizi kaybetme düşüncesinin ne kadar ağır bir duygu olduğunu anladım. Ama henüz koronodan sonra tekrar normal hayatımıza döndüğümüzde yeni kararlar alamıyorum çünkü, sonrasında bizi özellikle çocuğum için nasıl bir gelecek hazırlamam gerektiğini tahmin edemiyorum. Sadece hayatı daha fazla yaşayabilmek ve kararlarımızı alırken ertelememek gerektiğini düşünüyorum.”  - Akademisyen

“Hayatımın sakinliğini ve sessizliğini ne kadar çok özlediğimi ve zamana farklı bakmak gerektiğini anladım.” - Hâkim

“En ufak şeyleri bile yapabilmenin ne kadar güzel ve özel olduğunu anlamamızı sağladı bence… Kafede oturup bir şeyler içmek alışverişe çıkabilmek, parkta oturabilmek bile lüksmüş meğer… Ne kadar önemsiz şeyi zihnimizde büyütmüşüz. Değmezmiş.” – Bankacı

“Dış görünüşün, hayatın akışındaki yerinin çok önemsiz olduğunu hissettim. Survival modda ailenin ve arkadaşların, dostluğun ve dayanışmanın gücünü hissettim. Son olarak herkesin eşit olduğu, paranın ve cinselliğin ön plana çıkmadığı bir dünyada kendini eğitmiş karakteri düzgün kişilerin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha gördük, bu da bana gizli, dışa vuramadığım bir mutluluk verdi.” – Heykeltraş

Bu ve buna benzer birçok itiraf, iç hesaplaşmalar, pişmanlıklar mesaj olarak Nejla hanıma ulaşıyor. Kendisini kitabı okuduktan sonra tebrik etmek için telefonla aradım. “Yazamadığım o kadar çok mesaj”, vardı ki dedi.

Ben ne düşünüyorum?

Bugün, korona günlerinin ne zaman biteceği konusunda kimsenin öngörüsü yok. Kişiler daha da içine kapandı, daha da bencilleşti. Şanslı olanlarımız, işini ve gelirini kaybetmedi. Çoğumuz ise işsiz ya da çok düşük devlet desteği ile yaşamımıza devam etmeye çalışıyoruz. Bu, beni en çok üzen yanı.

Covid-19’in uzamasının en önemli nedenlerinden ikisi kişilerin “bencilliği” ve “bana bir şey olmaz” “bakış açıları”. Bu da sürenin her geçen gün uzamasına neden oluyor!

İnsanlığın Covid-19‘dan bir ders aldığını düşünmüyorum. Bazı kişiler, içindeki bastırılmış duygularını bu kitapta dürüstçe dışa vurmuş. Ancak, şunu da sormak istiyorum: “Korona’dan sonra bu kişilerin davranışlarında bir değişiklik olacak mı?” Hep beraber göreceğiz.

Kendi adıma bu süreçte çok sayıda yeni alışkanlık kazandım. Yeni şeyler öğrendim. Kendimle yalnız kalmanın zevkini yaşadım. Sosyal medya ve LinkedIn üzerinden daha çok kişiye ulaşma ve tanışma olanağı buldum. Benim için her zaman ailem, dostlarım ve arkadaşlarım önemliydi. Bu koşuşturma içinde onlara zaman ayırdım. O nedenle, kendi adıma bu konuda hiçbir pişmanlığım yok.

Kendi adıma çıkardığım en önemli ders, yavaşlamanın o kadar da kötü bir şey olmadığıydı.

Nietzsche şöyle demiş, “Nerede yaşayan bir yaratık gördüysem, orada güçlü olmak isteğine rastladım.”

Herman Hesse’nin ise “Bazılarımız, dayanmanın bizi güçlü kıldığını zanneder. Ama bizi güçlü kılan, bırakmaktır.”

Koronavirüs, insanlığa belirli mesajlar vermek için başımıza gelmiş bir kriz, trajedi ya da bir şans. En önemli öğretisi; bireylerin birleşmesini teşvik etmek, birbirlerine saygı ve sevgi göstermesine, doğa ve öteki canlılar ile uyumlu olmasına dikkat çekmiştir.

Bireyler bundan ders aldı mı?

Hep birlikte göreceğiz…

 

Sevgilerimle,

Taner Özdeş

 

 

---

Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü ( FaRkLaR.net )
tarafından sağlanmıştır.

 

 

 

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara