Özsaygısı Yüksek Çocuklar Yetiştirelim!

21. yüzyılda, insan, internet, sosyal medya ve teknoloji sayesinde çok geliştiği düşüncesine kapılıyor. Yapay zekâ, uzaya uydu gönderme, elektrikli araba ve robotlar ile insanlık, bir yanılsama içinde. Diğer yandan acımazsızca doğayı, hayvanları katlediyor; hırs ve güç dünyayı yönetiyor. İktidara gelenler, dünyanın her yerinde otoriter diktatör oluyor.

 

Eğitimde eşitsizlik büyüdükçe, gelirde de eşitsizlik büyüyor. Dünyada üretimden çok, yazılıma yatırım yapıldığından, işsizlik artıyor. Tarım alanları dünyayı doyurmaya yetmediğinden, tükettiğimiz gıdalar insan sağlığını tehdit ediyor. Tarım alanında çalışan nüfus, daha çok ucuz işçilik alanlarına kaymak zorunda kalıyor.

Dünyada şiddet, kadınlara tâciz ve çocuklara yönelik kötülükler kontrolsüzce artıyor. Gelirdeki eşitsizlikten dolayı, bu çocuklar, dilencilikten, terörizme ya da tarikatların eline düşüyor.

Bunlar su yüzüne çıkmış sorunlar; asıl sorun ise iyi ve doğru bireyler yetiştirmek.
İyi birey yetiştirmek günden güne zorlaşıyor.

Bu konuda ailelere çok sorumluluk düşüyor.

İki yaşına kadar bizim, özgün bir varolan olarak ne kadar kabul gördüğümüz, değerlilik duygumuzu; altı yaşına kadar yeteneklerimizin ve becerilerimizin gelişmesine ne kadar izin verildiği de yeterlilik duygumuzu biçimlendirir. Yeterlilik duygumuzun biçimlenmesinde babanın rolü, anneden fazladır. Değerlilik duygumuz, ne olduğumuzla; yeterlilik duygumuz ise ne yaptığımızla ilgilidir.                                                                                                                                                                                                                                                      

 “Düşük öz-saygılı bir kişi, freni çekili bir arabayla gitmeye benzer.” Maxwell Maltz

 

Netflix’te izlediğim çoğu dizide, gençler, acımasız rekabete maruz kalıyor. Kazanmak, en iyi olmak, başarılı, zengin ve güçlü olmak insanlığın tek hedefi olarak algılatılıyor.

Son terörist saldırılarında, yaşların ortalama yirmilerde olması bunun bir göstergesi.

İyi birey, önce ailede sonra okullarda yetişir. Ancak, toplum kültürü, önünde sonunda
bireyi olumlu ya da olumsuz etkiler.

Bireyin, nefsini korumak için, içinin güçlü olması ve aileden sevgi ile büyütülmüş olması gerekir.

Yaşadığı gibi düşünen bireyden, düşündüğü gibi yaşayan bireye dönüşmek için özsaygısı yüksek bireyler yetiştirmeliyiz.

 

Özsaygısı yüksek birey;

• Kendiyle birlikte çevresini geliştiren,
• Kimseye kendini ezdirmeyen ve kimseyi ezmeyen bireydir,
• Herkesle eşit ilişki kurabilen bireydir,
• Etik değerleri olan bireydir,
• Zorluklar karşısında yılmayan kararlı bireydir,
• Beğenmediği koşulları değiştirme gücüne sahip bireydir.
• Bireyleri olduğu gibi kabul eden ve daha çok olmalarına destek verir.
• Çevresine ilham olur.

 

 

 

Kulağa hoş geliyor değil mi?
Tüm bireylerin böyle olduğu bir dünya hayal edin.

Değerlilik duygusu, iki yaşına kadar ağırlıklı olarak anne (ya da anne yerine geçen kişi) tarafından, yeterlilik duygusu ise altı yaşına kadar ağırlıklı olarak baba (ya da baba yerine geçen kişi) tarafından verilir.

Değerlilik duygusu, bizi insan kılan bir duygudur.

Sağlam bir bina için nasıl sağlam tuğlalara ihtiyaç varsa, sağlıklı bir toplum için de sağlıklı özsaygısı yüksek bireylere ihtiyaç vardır.

Kendimizi sevmek, yaşamı sevmektir. Kendini sevmek, başkalarını sevmektir. Canlı cansız tüm yaşamın parçaları olan her şeye ne kadar saygı duyuyorsak, kendimizi de o kadar sever ve sayarız.

Özsaygımız ne kadar yüksekse kendimizi o kadar iyi hissederiz.

“Olağanüstü önderler, çalışanların özsaygısını yükseltmek için her şeyi yapar. Bireyler kendine inandığında neleri yapabileceklerine şaşırırsınız.”- Sam Walton

Evlilik de günümüzde, toplumumuzdaki taşıdığı sorumluluk açısından çok hafife alınan, sanki bir doğum günü partisi biçiminde, bilinçsizce ve aceleyle, ailelerin ısrarı ile gerçekleştirilmektedir. Anne ve baba olmak için kişilerin öncelikle kendilerinin olgun bir birey olması zorunludur.

Çocuk büyütmek ise ya aile büyüklerimize bırakılan ya da hali vakti yerinde olanlar için, yerli ya da yabancı yardımcılar eşliğinde, sorumsuzca ve bilinçsizce yapılmaktadır.
Çalışan anneler için çocuk büyütmek ciddi bir mücadeledir. Özellikle toplumumuzda,
çocuk büyütmede babanın rolü neredeyse yok gibidir.

Bir çocuğun yaşamı, ruh sağlığı, özgüveni ve özsaygısı, 0-6 yaş arasında anne ve
babasından aldığı sevgi, saygı ve şefkat ile biçimlenir.

O nedenle, çocukların ufak yaşlardan itibaren yönlendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve
erişkin olduktan sonra da kişisel gelişim konularında eğitilmesi çok önemlidir.

Bir baba olarak önerilerim; anne ve babanın tam uyum içinde olması. birbirine saygı ve sevgi içinde davranmalarıdır. Ailenin önem ve değerinin, çocuklara sadece anlatmakla kalmayıp uygulanmasının çocuğun da bu değerleri görerek ve yaşayarak öğrenmesi sağlanmalıdır. Kimlerle arkadaşlık ettiği takip edilmeli, çeşitli hobiler edinmesi konusunda teşvik edilmeli, özelikle spor yapması (takım sporları) özendirilmelidir.

Kendimden örnek verecek olursam, iki oğlumu da ufak yaşlardan itibaren spora teşvik ettim. Uzun vadede onlara sporu sevdirmem, onların kişiliğinde ve bireysel ilişkilerindeki pozitif değişim ve gelişimi gözlemledim.

İnsan üzerine beğendiğim bazı sözleri de paylaşmak isterim:

“Mutluluğa en büyük engel, kişinin bencilliğidir.”

“Mutluluk, yürek ister. Cesaretini mutluluk için göster.”

“Bu dünyada en büyük savaş, bireyin kendiyle olan savaşıdır. Bencilliğini yenen birey, en büyük zaferi kazanmış demektir.”

“Adâlet, öncelikle bizim bakışımızda, gönlümüzde, aklımızdadır.”

Uruguay Cumhurbaşkanı Jose Mujica'dan:

“Zengin olmak isteyen kişi, önünde sonunda ruhunu şeytana satar. Bu, çağımızın bir
hastalığı.”

“Mutluluğu, bitmek bilmeyen bir iştahla bazı şeyler satın almakta sanıyoruz. Böyle bir
sistemde bozulmak çok kolay.”

Kendinizi tanımanız için önce birey olmayı öğrenmeniz gerekir.

Bilinç, altı yaşından önce gelişmediğinden, bize gelen tüm mesajları bilinçaltı süzgeçten geçirmeden kabul eder. Bilinçaltında kayda geçen bu olumlu ve olumsuz mesajları sorgulamadan doğru olduğuna inandığımızdan, kişiliğimiz de bu yönde gelişir.


İnançlarımız, gerçeklerden güçlüdür çünkü onlar bize aittir. Eğer çocukluğumda bana “beceriksiz, korkak, aptal” bir çocuk olduğum mesajı verilmiş ya da yakın çevremdeki “becerikli, zeki” çocuklarla kıyaslanmışsam, kendimi değersiz ve yetersiz olduğuma dair inancım iyice pekişmiş olur.


Çocukluk döneminde, varlığımızın onaylanmasına her zamandan fazla ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde iyi niyetli ama ehliyetsiz ebeveynler tarafından aşağılanmalara ve kıyaslanmalara maruz kalan çocuklar, toplumda nasıl sağlıklı bireyler olabilir?

21. yüzyılda, çok sayıda kişinin bencilliğinden ve açgözlülüğünden kaynaklanan sorunlarla uğraşılmaktadır. Bu sorunları daha da büyütmemek için anne ve babaların kendine düşen sorumluluğu, sağlıklı ve sevgi dolu bireyleri yetiştirmesi, önümüzdeki yüzyıllarda özlemini çektiğimiz dünyanın oluşmasını sağlayacaktır.
Değerlilik, yeterlilik duygusuna sahip olarak özgürlük bilincini kazanmış birey, kaç yaşında olursa olsun mutlu, yaratıcı ve üretken olması dışında, esnek, hoşgörülü ve sevecen olacaktır.

 

Sevgilerimle,

Taner Özdeş

 

 

---

Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü ( FaRkLaR.net )
tarafından sağlanmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara