“İnsan karnı doyduğu zaman sorun çıkaran tek canlıdır”. Prof. Dr. Sinan Canan’ın bu sözleri insanın yolculuğunu anlamamıza ışık tutuyor. Konuşmasının devamı da şöyle; “hepimizin içinde bir yerlerde rahatın battığı, rahatsızlıklar, yokluklar ve imkansızlıklar içinde imkân ve ürün yaratmak amacıyla seçilmiş olanlarız. Doğamız bizden çözülecek bir zorluk, engel bulmamızı istiyor. Böyle biz zorluk yoksa o zorluğu yaratmamızı istiyor. Öte yandan gerçek hayatta sürekli bir rahatlık peşindeyiz. İlişkilerimizde, sağlığımızda, beslenmemizde, işimizde hep bir denge durumu arıyoruz. İniş çıkışlar bizi sıkıntıya sokuyor. Oysa temel gerçek, dengesizlik içinde denge bulmak. Her şeyi dengeli bir hayat bize göre değildir ve ölümle eşdeğerdir. Yaşam işte genel olarak bu gayretin adıdır.
Bu konuşmayı nereye bağlayacağım? Maslow,” İnsanın tek rakibi kendi potansiyelidir. Tek başarısızlığı ise kendi ihtimallerini gerçekleştirememektir. İnsan ne olabilecek kapasitedeyse o olmalıdır.”
İnsanın potansiyeline uygun işler yaptığında mutlu ve başarılı oluyor. Bunun sonucunda ise daha enerjik, sağlıklı oluyor ve bu noktada dünyaya katkıyı beraberinde getiriyor. Buna kişisel gelişim dünyasında “kendini gerçekleştirmek” deniyor.
Bu konuda sınırsız bakış açısı var. Kendisini gerçekleştirme yolculuğunda olan bir kişi olarak, bu konuda iki görüşü uzun yıllardır araştırıyorum. Öncelikle kişinin ne istediğini bulması gerekiyor. Bazı çocuklar o kadar şanslı ki ya kendileri buluyorlar ya da onları birileri keşfediyor.
Çocukluk dönemi potansiyeli şekillendirmede önemli bir dönem. Erken dönemde beynimizdeki sinir hücreleri bol miktarda, bunlar kullanılmadığında yok oluyor. Kullandıklarımız güçleniyor ve bağlanıyor. Beyin giderek daha az esnek ama daha verimli çalışıyor. Satranç oynayanlarda 12 yaşına kadar başlamışsa, uluslararası mastır düzeyine ulaşma şansı oluyor. Yeteneğimizi keşfedip erken yaşlarda pratik yapmak çok önemli. Fiziksel performansa dayalı alanlarda durum böyleyken yazarlık ya da felsefe gibi alanlarda düşünce olgunlaşması önemli olduğundan belli bir yaştan sonra yazmak daha iyi sonuç verebilir. Ama kişinin futbol yeteneği varsa, 40 yaşında bunu keşfetmek ancak hobi düzeyinde sürdürmeyi sağlar. Diğer yandan Roger Federer tenise başladığında 30 yaşındaydı. J.K Rowling Harry Potter’ı yazdığında 32 yaşındaydı. Aristo 50 yaşına kadar kendini yazmaya ve felsefeye tam olarak adayamadı.
O nedenle ailenin en büyük desteği, çocuğuna verdiği zaman, dikkat ve başarma cesareti. HenryHuxley,” Her alanda bir şey öğrenin, bir alanda her şeyi öğrenin” demiş.Roger Federer çocukken kayak, yüzme, kaykay, basketbol, hentbol, badminton ve futbolla ilgilenmiş. Erken dönemde farklı sporlar yapmanın kendisini atletik kıldığını ve el-göz koordinasyonunu artırdığını söylüyor.
Erken dönemde potansiyelimizi hangi yöntemler ile keşfedebiliriz:
Çocuk neye daha çok ilgili? Kişinin ilgi alanlarını kendi içine bakıp keşfedemeyeceğini, zaman içinde bir yere doğru daha derin ilgi duyacağını Angele Duckworth,“Azim” kitabında değinmiş. Ben de buna katılıyorum. Ne istediğimizi bilmiyorsak netleştirmek için ne istemediğimizi deneyerek de deneyimleyebiliriz.
,
Çocuk neye dikkat ediyor? Çocuk nasıl oynuyor? Çocuğun gözünü parlatan ne? Çocuğun ilgileriyle ilgili misiniz? İlgi onun doğal ilgisi mi, yoksa sizin tutkunuz mu?
Dünyaca ünlü golfçü Tiger Woods babasının ona çok küçükken çok fazla antrenman yaptırdığını, altı aylıkken, babasının avcunun içinde ayakta dengede durduğunu, ayrıca, 10 aylıkken mama sandalyesinden inip kendisine uygun boyutlarda yapılmış golf sopasını aldığını, izlediği vuruşları taklit etmeye çalıştığını hikayelerinde anlatır.
Çocukla ne konuşuyorsunuz?Aristove babasıormanda yürürken farklı konularda uzun uzun sohbet ederlermiş. Babanın oğluna küçük yaştan itibaren bilimsel fikir ve yöntemler anlatması, oğlunun bu yönde doğal bir merakı olduğunu keşfetmesini sağlamış.
Serene Williams kız kardeşi Venus Williams’a cesaret verici cümleler söyleyerek onun potansiyelini tetiklemiş. Şekli ne olursa olsun, potansiyelinin uyanması ya da dışarı çıkması için genellikle tetikleyici bir araca ihtiyaç vardır.
Çocuk hangi modellere maruz? İki oğlumda spor konusunda meraklı bir baba ile büyüdüler. “Baban nerede?” soranlara, büyürken sıkça “Babam spora gitti” derlerdi. Büyük oğlum Cem iyi bir kayakçı, ufak oğlum Emre de bankacılık okumasına rağmen bugün kendi Pilates stüdyosunu işletiyor.
Çocuğun iyi yaptıklarını görüyor musunuz?Çocukların eksik ve yanlışlıkları kadar, doğrularını ve artılarını da yakalamaya çalışın.
Çocuğun iyi yaptıklarını fark eden uzmanlar var mı? Çocuk bağımsızlığını yaşayabiliyor mu?Çocukların yapamadıklarına değil, yapabildiklerine odaklanın. Hatalarını ve yanlışlarını değil, doğrularını ve güçlü yönlerini vurgulayın. Onlara cesaret ve ilgi verin.
Çocuk neleri hatırlıyor? Konuşurken en sık kullandığı kelimeler hangileri?Duygulara, eylemlere, duyulara mı odaklı. Bu eğilimler de değerleri ve düşünme biçimi üzerine ipuçları verir.
Tutku düzeyi nedir? Erken yaşta hayat amacını seçebilmek önemli bir ipucu olabilir.Kobe Bryant 6 yaşında Lakers maçlarını izleyip basketbola âşık olmuş.
Kişinin potansiyeli bazen de bir konuda heyecan ve merak duyduğu anlarda gizli olabilir; bir ressamın ilk kez kâğıt kalemle, bir müzisyenin parmaklarının müzik aletiyle, hatta bazen bir top bile yoktur. Pele’yi dinleyelim: “Gözlemlerimi kapadığımda hala ilk futbol topumuzu görebiliyorum. İçi kağıtla doldurarak birbirine bağlamış birkaç çoraptan ibaretti. Arkadaşımla beraber bunları komşuların çamaşır iplerinden ödünç alırdık. Saatlerce topumuzla oynar dururduk. “
Küçükken ben de kuzenimle saatlerce çoraptan yaptığımız topla evin holünde futbol oynadığımızı bilirim. Pele gibi bir tutkum olmadı😊
Prof. Dr. Canan’ın dediği gibi insan ne istediğini veya tutkularını bulamazsa kendini gerçekleştirme yolunda içindeki potansiyelini bulmadan bu dünyada mutsuz ve ümitsiz olarak yaşar. İnsanın kendisini değerli bulabilmesi için bir şeyler üretmesi gerekir. Bazen bunu yapmanızı içinizde bulunduğumuz kültür, çevre izin vermeyebilir. Michelangelo gibi dâhiler kazara ortaya çıkmadı. Yeteneği takdir eden ve geliştiren bir ekosistemin ürünüydüler. Nerede doğacağımızı seçemeyiz ama nerede yaşayacağımızı seçebiliriz.
İnsanın tutkuyla yaptığı bir iş sırasında kendinden geçmesi, zamanı ve mekânı unutup yaptığı işin içinde kendi kaybetmesine akış adı veriliyor.
Ünlü ressam Picasso, bir tuvalin önünde 3-4 saat dikilip en küçük yorgunluk hissetmediğini söylüyor. Müslümanların camiye gitmeden önce ayakkabılarını çıkarmasıgibi ben de çalışırken bedenimi kapının dışında bırakıyorum. Ressam Van Gogh «Bugün yine sabah yediden akşam altıya dek yemek almak için bir iki adım öteye gitmek haricinde yerimden hiç kımıldamadan çalıştım. Kendimi hiç yorgun hissetmiyorum hemen bu gece bir resim daha yapacak ve onu da başarıyla sonlandıracağım.”
Roma İmparatoru Marcus, Meditasyonlar eserinde sabah uyanınca yataktan çıkmaya üşenen insanın halini şöyle tarif ediyor: “İnsan olarak işe gitmem gerekiyor. Eğer yapmak için doğduğum şeyi yapıyorsam şikâyet edecek neyim var? “
Aristo şöyle demiş:” Mutluluk sahip olduğun kapasiteleri kullanmaktan gelir.”
Prof. Dr. Canan’a cevabım şöyle olacaktır, “Bu dünyada ne istediğini bulan bir kişi, insan olmanın kusurlu yüzünü görmeyecektir, önce kendine sonra ailesine sonra da çevresine hizmet edecektir. Aksi takdirde, Roma İmparatoru Marcus’un kitabında yazdığı gibi, “Ya da acaba yapmak için doğduğum iş bu değil mi? Sıcacık battaniyenin alında kıvırılıp yatmak mı?”
Prens Diana’nın hayatını Crown’da izlediğimde dünya için nasıl bir ziyan bu diye içimde büyük bir üzüntü oluştu. Bir insanın hayatı bu kadar ucuz olmamalı!
İnsanın diğer bir korkusu “Sıkılma korkusu”. Sıkıntıdan korkuyoruz, çünkü yalnızlıktan korkuyoruz. Ya da yalnızlıktan korkuyoruz, çünkü tek başına kalınca sıkılmaktan korkuyoruz. Belki sıkılınca ne yapacağımızı bilmiyoruz.
Goethe şöyle demiş,” Deha yalnızlık, karakter kalabalık içinde oluşur.”
Mutlu olmak istiyorsan sadece keyif aldığın değil hayranlık duyduğun bir işi yapman gerekir. Kapasitemizin biraz üzerinde zorlanmak da motivasyonumuzu belirleyen bir nokta.
Besteci Çaykovski, beste yapma sürecini şöyle anlatıyor: “İçimde yeni bir fikrin filizlendiği ve belirgin bir şekle bürünmeye başladığı zaman benliğime yayılan o ölçülmez mutluluk hissini sözcüklere dökmeye çalışmak nafile. Her şeyi unutuyorum ve adeta deli bir adama dönüyorum.”
İnsan olmaktan kaçamayız, ama bu dünyada yaşarken mutlu olabiliriz, hatta başka insanları da mutlu edebilecek kadar şanslı olabiliriz.
Sevgilerimle,
Taner Özdeş
Comments powered by CComment