Yalnız Kalmadığın Sürece Özgürleşemezsin!

Hayatımın büyük kısmını Türkiye’de yaşadım. Türk olmaktan her zaman gurur duymuşumdur. Ancak ülkemizde gittikçe birçok konuda, özellikle değerlerimiz ve inançlarımız konusunda yozlaşmadan dolayı da bir birey olarak ne yapabilirim diye hep düşünürüm. Her yazımda olduğu gibi bu yazımda da toplumumuzun en önemli sorununa, “yalnız kalmanın ne kadar önemli olduğuna ve toplumumuzda bu sorunun birçok sorunun kaynağı olduğunu örneklerle anlatacağım.”

Eğitim ve yazarlık benim için aslında topluma bir katkı. Youtube kanalımı açtıktan sonra dünyadaki Türklere ulaşmanın mutluluğunu yaşıyorum. Bana gelen binlerce mesajın temelde toplumumuzda insanımızın potansiyelini anlamama, ancak bu coğrafyada (kültür ve çevrede) yaşamanın ne kadar bireyi olumsuz etkilediğini de üzülerek görmemi sağlıyor.

Tüm yazılarımda ve paylaşımlarımda en önemli değerlerimin altını çizerim; “aile”, “doğru eş, arkadaş veiş seçimin önemini”anlatırım.

Diğer bir konu ise, “kitap okumanın” öneminden bahsederim.

Ne zaman kitap okuma konusu gündeme geldiğinde yüzümde hep bir gülümseme belirir, nedeni de ilk kişisel gelişim kitabımı 34 yaşımda okumaya başlamam!

Diğer bir konu toplumumuzdaki yeni neslin aceleciliği; geçmişte yaşayan birçok yeteneği ve dehayı okuduğumda insanların çok daha erken yaşlarda ölmelerine rağmen, otuz hatta kırk yaşından sonra başarıya ulaştıklarını okudum. Bugün ise yirmili yaşlardaki gençler otuzuna daha gelmeden her konuda başarı ve paraya ulaşmak için hırsla çalışıyorlar. Amaçları sanırım anneleri ve babaları gibi yokluk ve zahmetçekmemek.

Türkiye adını ne zaman almıştır diye Google’da bir araştırma yaptım. İnanın tek bir ortak cevap bulamadım. Ülkemizde birçok etnik köken ve kültürden insan yaşamaktadır. Bunu toplumumuzun zenginliği olarak görüyorum.

Bu yazımda bu detaylara girmeden, yaşam, iş hayatı ve ilişkiler açısından bizim coğrafyamızda yaşayan insanları inanç, değerler ve davranışları konusunda görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Bu gözlemlerimi yaparken kendimi de soyutlamıyorum. Sadece genelleyerek yazımın sonunda vereceğim mesaj öncesinde toplumun bir resmini çekmenizi istiyorum.

Bu yazıyı yazdığım anda Hazine Bakanı gerçekten istifa etti mi? Onu bile medya üzerinden öğrenemiyoruz! Bu sadece bu coğrafyada olur ve böyle bir olaya bile sadece birbirimize veya twitter’a mesaj atarak üstesinden geliriz! Kısaca insanımız korku içinde hiçbir konuda tepki vermemeyi hayat tarzı olarak benimsemiştir. İnsanımız, kendimizi ve duygularımızı ifade etmeden, yani kendini tanımadan yaşamaktadır. İçki masasında ise farklı kişiliklere bürünür insanımız!

 

İnsanımız ve ülkemizdekiyaşam üzerine

İnsanımız duygusaldır, kadere inanır, dini inancı olanlar da büyük orandadır.

Kendimizden farklı insanlardan nefret ederiz, aşağılarız veya küçümseriz.

Her şeyi kişisel alarak alınganlık yaparız. O nedenle sosyal medyada bir konuda fikir beyan etmek çoktehlikelidir.

İnsanları dış görünümü veya davranışları ile yargılarız. Bizden olmayanı dışlarız.

Dışa odaklı olmamız nedeniyle dış dünyaya yönelik olarak para harcarız ve kendimize ise yatırım yapmayız.. Misafir gelmezse evler temizlenmez, kişiler giyim ve kuşamlarına ancak dış dünya ile iletişime girildiğinde özen gösteririz. Karşımızdaki kişilere değer verirken, aynı değeri kendimize vermeyiz.

Bireysellik hem vardır hem yoktur. Ama takım, birlik gibi konularda işler negatife döndüğünde anlam kazanır. Başarılı olanlar toplum tarafından bir süre sonra aşağıya çekilmeye başlanır, o nedenle toplumda başarı, ün veya zengin olmak çalışarak başarılmaktan çok torpil, tanıdık veya zengin aile ile bağdaştırılır. Sıfırdan başarılı olan o kadar çok insan olmasına rağmen toplum bu konuda inançlı değildir. Toplumda çok çalışmak okuldan itibaren eleştirilen bir kavramdır.

İnsanlara değer vermek veya takdir etmek yaşarken çok yapılmazken, kişi hasta olduğunda veya vefat ettiğinde kişi birden değerlenir.

En önemli özelliğimiz kıskanç olmamız, başkaları ile sürekli kendimizi mukayese etmemiz ve dedikodu yapmamız.

Gösteriş toplumun en önemli özelliğidir. Tüm kutlamalar, özellikle askere gönderme, evlilik vb. arabalar eşliğinde korna çalarak veya silah atarak sokaklarda kutlanır. Nişan, evlilik törenlerinde silah veya havai fişek kullanılarak çevrenin de dikkati çekilmeye çalışılır.

İyi örnekler yerine kötü örnekler bolca medyada yer alırken başarı hikayelerine fazlaca yer verilmez. Başarı erişilmez gibi bir algı oluşturulur.

Eğitim seviyesi işe girerken çok önemsenir, ancak kişinin iş hayatındaki kariyerinde hiç dikkate alınmaz.

Toplumda her zaman mutsuzluk ve tatminsizlik sürer, dizilerde bu daha abartılarak insanların bilinçaltlarına kodlanır. Zengin ve fakir, patron ve çalışan toplumdaki algısı yanlış örneklerle toplumda yanlış bir algı yaratılır.

Para kazanan kişi, önce araba alır. Araba toplumda en önemli statü sembolüdür. Hizmet alırken birçok sektörde arabanıza göre veya verdiğiniz bahşişe göre itibar görürsünüz.

Spor yapma, kitap okuma veya yabancı dil gibi konular toplumda ilgi görmez.

Kadınlar bütün paralarını dış görünüme harcarken bedenleri konusunda bir şey yapma konusunda tembeldirler.

Alışveriş yapmak kadınlar şimdilerde erkekler için en önemli hobi veya boş zaman öldürme aktivitesidir.

Sosyal medya toplumu ayrıştırır ve insanlar arasında kıskançlığı körükler. Bazı insanları depresyona bile sokabilir. Bilgi araştırılmadan whatsapp üzerinden insandan insana gönderilir. Whatsapp gruplarında bile ego savaşları hüküm sürer.

Kurallar hep başkaları için geçerlidir. Bize yapılmamasını istediğimiz her şeyi kendimiz yaparız.

Empati toplumumuzda çok gelişmemiştir. Sempati ise her ortamda sergilenir ( gerçek olmasa da)

Yalnız kalmamak için her türlü yanlışı yaparız.

Eş, arkadaş ve iş seçiminde mantıksal ve uzun vadeli düşünmeyiz.

Futbol, sanat ve politika toplumun en güzel aynasıdır.

Eğitim almak ile kişinin gelişimi ve büyümesi arasındaki fark anlaşılmaz.

Üst düzey yöneticilerdeki psikolojik ve ruhsal sorunlar şirketlerdeki birçok sorunun kaynağıdır.

 

Ülkemizde İşHayatına bakış

İş dünyası ülkemizde tam bir tiyatrodur. Ülkemiz bir KOBİ ülkesidir. Yani patron veya aile şirketlerinin hüküm sürdüğü, kurumsallıktan oldukça uzak bir yönetim tarzı ile birçok şirket kötü yönetim sebebiyle kapanır veya iflas eder.

İş adamları zamanlarının büyük kısmını devlet ihalelerini almak için harcarlar. Çünkü paranın yüzde altmışı devletin elindedir.

En büyük yatırım inovasyon ve insan kaynağından çok taşınmazlara yapılır.

Şirketler temettü dağıtmaz. Kapitalizm sistem Türk usulü çalışır.

Yeni girişimciler veya patronlar tahsil ettiği tüm parayı kendi parası olarak görür ve kendi parasıymış gibi harcamaya başlar.

İş dünyasında nakit akışı bilinmediği için gelen para harcanır ancak borç ödeme konusu patronun keyfine göre yapılır. Zaman zaman yeterli kaynağı olmayan şirketler vergilerini ödemezler, elemanların SGKsı yatırılmaz veya maaşlar geç ödenir. Bunların hepsi toplumumuzda normal karşılanır. İş dünyası bu kurnazlıkları birbirinden öğrenir ve böbürlenerek uygular.

Tahsilat en büyük sorundur. Büyük firmalarda dahil paranızı zamanında tahsil etmek için eleman tutmak zorunda kalırsınız. Çek ve senet, teminat amaçlı kullanılır. Vergi vermemek için her şey yapılır. Sonra devlet neden sürekli borçlanıyor diye şikayet edilir. Arsa rantı şirketler için en önemli gelir kaynağıdır.

İş dünyasında beraber hareket etme diye bir şey yoktur. Amaç rakibi batırmak, yok etmektir. Rekabetin olumlu bir tetikleyici olduğu bilinmez; diğer yandan birbirine benzeyen işler yan yana açılır. Burada tek kriter şu dur: “Taner yaptı, ben de yaparım!” Yurtdışında iş yapan firmalar düşmana ihtiyacımız yok ki, Türkler bize yetiyor derler.

Hedef, strateji ve planlama yapılmaz. Bütçe yapılır ama uygulanmaz. Kararların çoğu patronun veya genel müdürün ruh hali veya öngörüsü ile yapılır. Bilime ve teknolojiye değer verilmez. O nedenle çoğu şirkette teknoloji ve insan kaynaklarına ilgisiz departmanlar tarafından veya patronun güvendiği kişiler tarafından yapılır.

Yalakalık en önemli terfi aracıdır. Patronlar bilgiden çok dedikodu ile karar verirler. Patron kimseye güvenmez. En güvendiği kişilerden de hep kazık yerler. Firmayı dolandırmak ve kendi firmasını kurmak her genel müdürün en çok zaman ayırdığı meşgaledir.

İş dünyasında Mobbingve çarpık ilişkilere çokça rastlanır, ama bu konuda ülkemizde çalışanları koruyan bir sistem yoktur. Çalışanların hakları düşünülmez.

Kariyer planlaması işveren tarafından düşünülmez. Çalışanlara yatırım yapılmaz. Çalışan elemanlara başka firmaya gider düşüncesi ile gerekmedikçe yatırım yapılmaz. Zamlar sisteme göre değil, ilişkilere göre yapılır. Performans ölçümü neredeyse hiçbir yerli firmada yapılmaz.

Yoğun olmak ile verimli olmak arasında fark anlaşılmaz.

Zamanın en önemli sermaye olduğu anlaşılmaz.

Çoğu karar kısa vadeli olarak verilir.

 

Ülkemizde ilişkilere bakış

Arkadaşlık ve dostluk. Samimiyet ile laubalilik. Sevgi ve saygıyı karıştırırız.

Herkes herkesin ya arkadaşı ya dostudur.

Kadın erkek ilişkileri çok karmaşıktır. Burada toplumun tüm sorunları su yüzüne çıkar.

Kadın ve erkek eşit değildir.

Bireysellik olmadığı için çiftlerin gelecekleri ailelerin anlaşmalarına bağlıdır.

Anne ve erkek çocuk ilişkisi birçok evliliğin yıkılmasına neden olur.

Görücü usulü evlilik ve akraba evliliği toplumun sağlıklı gelişmesinde en büyük engeldir.

Sadece eş, akraba ve arkadaşlara güven duyma iş dünyasında birçok sorunun nedenidir.

Aile şirketlerinde tüm kararlar bilgiden çok ilişkilere göre verilir.

Kimseye güvenmeme ilişkilerde en çok ortaya çıkar.

Borç verme ve alma, kefil olma vb. arkadaşlıkların sona ermesine neden olur.

Duyguları ifade edeme, iletişime de yansıdığı için birbirini anlamama toplumun genel problemidir.

Birbirini dinlememe, empati ve anlayışsızlık ilişkilerin uzun sürmemesinin ana nedenidir.

Çok çabuk samimi oluruz, çok çabuk ilişkiler biter.

Kıskançlık, özgüven eksikliği ilişkilerin en büyük düşmanıdır.

Birbirinin eşine, arkadaşına göz dikme sebebinin kaynağı yine kıskançlıktır.

 

Daha fazla yazmak isterdim. Çözüm ne?

Bir toplumun ileri gitmesi için bireylerin güçlü ve kişisel gelişimini tamamlamış olması gerekir. Toplumumuzda en önemli sorunlardan birinin kendinle yalnız kalamamak olduğunu düşünüyorum.

Yalnız kalamayan bu nedenle kendini tanımayan bu coğrafyada yaşayan insanımız birçok talihsizlikle yalnız kalmamak için karşılaşıyor. Yalnız kalmanın faydaları şunlardır. “Zor sorunlar çözme becerisi, duygularımızı anlamlandırma, potansiyelimizi keşfetme, kendimizle bağ kurma, iç dünyamızı düzenleme, ne istediğimiz üzerine düşünme, özgüven geliştirme ve ilişkilerimizi güçlendirme.”

Yalnızlık çoğu insanın korktuğu yoldur. Birçok insan ana babasından ayrılır ayrılmaz bir eşe doğru emekler; bu yeni sıcaklığa ve yeni bağlara sessizce yenik düşer. Asla yalnız değildir, asla kendisiyle bütünleşemez.

Yazgı insana dışarıdan gelirse onu yere serer, yazgı kendi içinden, varlığın özünden gelirse seni güçlü kılar. 

Yalnız kalmadığın sürece özgürleşemezsin.

 

ABD’li sosyolog ve yazar EricKlinenberg yalnız kalmanın faydalarını “Going solo” kitabında yazmış:

  • Güveni artırır
  • Yeniliklere açık olur
  • Yaratıcılığı artırır
  • Kendinize zaman ayırabilirsiniz
  • Doğru kişiyi bulma şansınız artar
  • İnsanı sorumluluk sahibi yapar

 

Platon’dan iki güzel sözle yazımı bitirmek isterim

“Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır.”

“Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. Hayattaki gerçek trajedi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır.”

 

Sevgilerimle,

 

Taner Özdeş

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara