İnsan olmak : Sevgi ve Korku

Bir insan dünyaya geldiğinde ne düşünür, ne görür ve ne hisseder? O insan önce anne ve baba, sonra akrabalar, yakın çevre, arkadaşlar, öğretmenleri ve yaşamış olduğu kültür tarafından kontrolsüzce şekillenir. Çoğu zaman kontrol kendisinde değildir. Kendine göre zaman zaman tepki verir, direnir, ihtiyaç ve isteklerini ifade etmeye çalışır. Birçok şeyi fark etmeden gözlemleyerek, deneyimleyerek öğrenir.

Olumsuz yaşadıkları tüm deneyimleri bilinçaltına kodlanır; bu kodlar ise tüm hayatını ve kararlarını etkiler. Kişi bunun farkında bile olmadan, öğrenmiş olduğu ile gerçek olmayan bir dünyada – kendi algısı içinde- yaşar.

Mutlu ve huzurlu olmak ister,ama bunlara hiçbir zaman sıra gelmez. Egosu ve çevre baskısı, kişiyi yanlış kararlara ve davranışlara yönlendirir. Dış dünya odaklı, mutsuz olarak yaşamını sürdürür. Mutlu olmanın ne olduğunu öğrenemeden yaşlanır.

Bu insan , hayatının gençlik yıllarını okuyarak geçirir. Okula gider gelir, tek sorumluluğu sınıf geçmek, sonra da anne ve babasının istediği okulları kazanmaktır. Bu süreçte hiç düşünmez, hayatı sorgulamaz, hedefleri, amaçları, hayalleri ya yoktur veya daha oluşmamıştır. Çoğu insan üniversite seçimine kadar veya istemediği bir bölümde okumak zorunda kalmış ise, bölümü bitirene kadar meslek seçimi konusunda hiçbir fikir yürütmez.

Toplulumuzda çocuklarımıza öğretilen; önce çok para kazan , yüksek mevkilere gel söylemleri ile çocuklar hayatı sorgulamadan otomatik pilot şeklinde yaşarlar. Bunlara sahip olduğumuzda ise, insanların bize sonsuz saygı duyacakları ve bize ilgi gösterecekleri öğretilir. Peki, sevgi bunun neresinde yer alır?

“Sevgi”, sözcüğü ülkemizde anne , baba, sevgili veya eş dışında çok kullanılmaz. Diğer insanlara, doğaya, tabiata, hayvanlara da sevgi duymamız bize öğretilmez. Sevgi, sadece yakınlarımıza göstermemiz gereken bir duygudur. Ya , diğer insanlar ve canlılar !

Amerika’da yaşarken insanların birbirlerine sürekli “ I love you “ “ Seni seviyorum” demeleri hep ilgimi çekmiştir. Orada ailelerde ve yaşam tarzlarında ülkemizdeki samimiyet ve yakınlık görülmez. Hatta, ne kadar soğuk ve yapmacık insanlar, dedirtecek kadar bizi şaşırtırlar. Bireysel yaşam, bireysel ve menfaat ilişkileri içinde yaşayan bu toplumlarda bizdeki gibi insanların sevilme, onaylanma , takdir edilme gibi ihtiyaçları yoktur, çünkü bu şekilde yetiştirilmezler.

Birbirlerine sürekli “ seni seviyorum” derler. Ama hissetmeden !

Tüm dünyada sevgi ihtiyacı maddiyattan daha çok olmasına rağmen insanlar öncelikle parasal anlamda açlıklarını tatmin etmek uğrunsa sevgiden uzaklaşırlar ve yalnızlaşırlar. Saygı ve sevgi hep birbirine karışır, çünkü insanlar gerçek sevgiyi ya tatmamışlar veya görmemişlerdir. Dünyada ve ülkemizde sevgisizliğin ne boyuta geldiği bellidir. Sevgi görmeyen insanlar , dış dünyadaki insanların ilgisini çekmek için her türlü şeyi yapmaya hazırdırlar. Bir topluluğun parçası olmak için, başka insanlara zarar verecek kadar insan dışı davranışlarda bulunmaktadırlar. Kadınlara gösterilen şiddet ve saldırılar da bunu yapan insanların sağlıklı olmadıklarını göstermektedir. Yanlış yetiştirilme, gereksiz baskı ve tehdit (bazen fiziksel şiddet) , kendi duygularını ve düşüncelerini ifade edememe, bir noktada kişide patlama nöbetine dönüşmektedir. Duygusal açlık günden güne artamaktadır.

Endonezyalı Mega adındaki bir terapiste masaj olurken sohbet ediyoruz. Kendisi 33 yaşında. İki senedir Türkiye’de . Türkiye’ye gelme sebebi ülkemizin derin tarihi . Daha önce 13 ülkede çalışmış. En büyük tutkusu , seyahat etmek ve konuşmayı çok sevdiği için yeni insanlar ile tanışmak. Kendisine yüzücü olduğumu söylediğimde; “ben yüzme bilmiyorum!” dedi. “Nasıl yani ?” . Dünyanın en güzel ülkesi Endonezya’da yaşa ve yüzme öğrenme. Bana hikayesini anlattı. 10 yaşındayken erkek arkadaşlarım ne zaman kumsala gitsek ve bikini giysem, benimle dalga geçerlerdi. Bu da vücudumun hatlarından dolayı bana çok seksi olduğumu söylerdi. Bu nedenle ben bir daha bikini giyemedim ve yüzmeyi çok istememe rağmen öğrenemedim.

Yazımın başına dönersek, bir insanın çevresi onun isteklerini engelleyebilir. Diğer yandan, vazgeçilmez tutkusu sayesinde Mega cesurca dünyanın en tehlikeli yerlerinde çalışmış ; Malezya, Pakistan, v.s. hatta Pakistan’ın çok ilginç bir yer olduğunu, her beşyüz metrede bir elinde silahlı asker gördüğünü söyledi.

İnsan çok şaşırtıcı bir varlık; silahtan korkmuyor , ancak kendisiyle alay edilmesinden korktuğu için bikini giyemiyor! Kısaca, korkular kişiden kişiye değişiyor!

Yazımın özeti şu, tutkularınızı keşfederseniz, kendinizi keşfedersiniz. Bu da sizin bu dünyada korkmadan ve mutlu yaşamanızı sağlar. Mega’nın çok parası yok, ama birçok zengin ve mevki sahibi insandan çok daha mutlu.

Bir de yüzmeyi öğrenebilse

Sevgilerimle,
Taner Özdeş
Geri

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara