Nereden çıktı Hindistan seyahati? Gidecek yer mi kalmadı? Her yeri bok götürüyor, ne işin var Hindistan’da? Bunlar çevremizden gelen telkinler. Avrupa ve Amerika dışında farklı bir ülkenin bir enerjisine ihtiyacım vardı. 17 Kasım’da 48 yaşına girecektim. Biraz farklı bir enerji, kişisel gelişim konusunda farklı bir bakış açısı, yeni mekanlar, insanlar ve kültür.Bunların hepsi Hindistan’a gitmem için yeterli sebepti.
Hindistan’ı insanlar ya sever ya da nefret eder. Bu söz Ayşe Arman’a ait. Grubumuzdaki Nezihe de 3. kere gelmesine rağmen Hindistan’ı sevmediği söylüyor. 1 milyar 200 milyon nüfuslu bir ülke. Yüzde 40 işsiz !!
Sevgili Yonca Ertem’in liderliğindeki gurubumuz 13 kişiden oluşuyordu. Dört arkadaşımız İsviçre’den geldi. 8 günde 4 ayrı şehre gidecektik. Neredeyse her gün uçağa binmemiz gerekecekti. Hindistan’a saat farkı hariç 6.5 saat uçuyorsunuz. Bu Amerika’ya göre avantaj. Önce güneye turizmin gözdesi Goa’ya, sonra kuzeye sırası ile Mumbai ( eski adı Bombay), Udaipur ve başkent Delhi’ne gidecektik. Kalacağımız otellerin hepsinin 5 yıldız olması sebebiyle temizlik konusunda bir sorun yaşamayız diye düşündüm.
Cumartesi günü saat 18.35 uçağı ile Mumbai uçtuk. Bir kaç saat sonraki Goa uçağımıza binmeden önce güzel bir otelde biraz dinlenecektik. Uçaktan indikten sonra havalimanından çıkınca inanılmaz bir insan yoğunluğu gördüm. Etraftaki insan profili çok farklı idi. Herkes çok koyu renkli ve kıyafetleri de çok farklıydı idi. İnsanlar güler yüzlü, sıcak, bazıları kibar bir şekilde ellerini önde birleştirip gözleri ile hoşgeldiniz diyorlardı.Etrafta baharat kokusu alıyordunuz. Bu koku az veya çok Hindistan’da nereye giderseniz gidin bu koku parçanız oluyor. Bu koku çok baharat yiyen insanlara sinmiş bir koku bile olabilir diye düşündüm. Chatrapati Shivaji International Havalimanından 5 dakika mesafede The Leela Kempenski otele (https://www.theleela.com/hotel-mumbai.html ) kahvaltı etmek için gittik. İsviçre’den gelen arkadaşlarımız geceyi bu otelde geçirmişlerdi. Biz ise sadece kahvaltı edecektik. Kahvaltının çok zengin olması dışında bir çok tropikal meyveler (papaya) , mango, lime, ananas, karpuz, kavun vardı. Bunun dışında birçok meyvenin taze sularını da içmek mümkündü. Lime-Limon suyu, karpuz, kivi tropikal meyve suları taze ve tatları çok güzeldi. Otelde karşılanmamız, çalışan elemanların hizmet ediş biçimleri Avrupa ülkelerine göre çok farklı idi. Kahvaltıdan sonra Goa ‘ya gitmek üzere havalimanına geri döndük. Dikkatimi çeken her yerde korna seslerinin olması idi. Kornaya basmak çok normaldi. Her şey için kornaya basıyorlardı. Ama kimse birbirine bağırmıyor, sinirlenmiyor, el kol hareketleri yoktu.
Hindistan’da iyi araba kullanmak için “ iyi bir fren, korna ve şansa ihtiyacınız “olduğu söyleniyor. Tüm taşıtlar çok eski. Arabalar daha ufak. Tata diye kendi marka arabalarını her yerde görmek mümkündü. Fiyatı $ 5,000 olduğu söylendi. Hyundai, Toyota ve Honda en çok karşılaştığım araba markaları idi. Fakirliği araçlardan fark etmek mümkündü. Tüm bindiğimiz otobüsler eski ve oldukça kötü durumda idi. 5 yıldızlı otellere bu otobüsler ile gitmekten başka şansınız yok. Goa’ya gelince hava 30 derecenin üstüne çıktı. Goa havalimanından çıktığımızda bazı bayan arkadaşlarımız burunları kapatmaya çalıştılar. Burnum çok koku almadığı için benim açımdan çok sıkıntı olmadı.
Goa, Portekiz kolonisiyken 1961 yılında bağımsızlığını ilan etmiş. % 5 Müslüman, % 35 Hindu ve % 65 Hıristiyan. Ama oranlar Hindu’ların lehine hızla artıyor. Portekizler halkı Hıristiyan yapmak için baskı uygulamışlar. 1.4 milyon nüfusu olan turistik bir yer. Tropikal bir cennet ve huzur yeri ..
Havalimanından Taj Exotica oteline http://www.tajhotels.com/Leisure/Taj%20Exotica,GOA/default.htm
korna sesleri arasında yola çıktık.
Tur rehberimiz gururla Goa’nın hikayesini anlatmaya başladı. Her gittiğimiz yerde ur rehberleri hep gururla ülkelerinden bahsediyorlardı. Bu mütevazi tutumların altında gizli bir gurur, hatta kibir görebilirsiniz. Hindistan halkı fakir mi, yoksa zengin mi? Maddiyattan bahsetmiyorum, manevi zenginlikten bahsediyorum. Reenkarnasyona inanan Hintliler insan ruhunun 7 kere doğup öldüğüne ( insan olması gerekmez bitki, hayvan veya herhangi bir canlı olabilir) ve 7 kereden sonra insan ruhunun edebi olarak öldüğüne inanıyorlar. Bu insanın davranışlarını nasıl etkiler?
Kısa bir yolculuktan sonra otelimize vardık. Otelde muhteşem bir şekilde karşılandık. Boyunlarımıza çiçekler asıldı. Ellerimize kokteyller verildi. Artık tatil başlamıştı. Otelimiz denize sıfır idi. Odalar geniş ve ferah. Otelin lobisi ferah. İnanılmaz büyük bir yeşillik alanı vardı. Deniz dediğim okyanus (deniz sürekli dalgalı ve çamur renginde). Kışın denize girmek çok keyifli geldi. Hemen denize girmek için hızlıca sahile gittik. İçkileri elimize aldık.
Etrafta Palmiye ağaçları, uçsuz bucaksız kumsal, denizde oynayan Hintliler (bunlar sanırım yerliler) ama nasıl eğlenerek oynuyorlar görseniz. Birbirlerini havaya atıyorlar gülüyorlar, çocuk gibi eğleniyorlar. Bu ülkede herkes kara renkli, bazen açık tenli insan görmek istiyorsunuz. Ansızın yağmur yağdı. Bu arada garsonlar o kadar kibar ve işi ile ilgililer ki. Çalışırken seyretmek bile işlerine gösterdiği saygıyı anlamanıza yetiyor. Sanırım hizmet etmek ülkeye has bir meziyet.
Hemen bir şarap açtırdık. Denize nazır hep beraber yemek yiyip sohbet ettik.. Bazılarımız yüzdü, bazılarımız dinlendi. Güneşi batırana kadar oturduk. Yorgunluğu atmak için masaja gitmeye karar verdik ..
Bu ülkede Spa çok popüler. Tayland ağırlıklı masörler mevcut. Masaj olarak hemen yorgunluğumuzu attık. Çalışan Taylandlı masör kızlar o kadar güzel enerji veriyorlar ki insanın içine huzur doluyor. Ayaklarınızı özenle yıkamaları, her şeyi özenerek ve istekle yapmaları masajın çok ötesinde bir his almanızı sağlıyor.
Akşam sakin bir akşam yemeğinden sonra erken yattık.
Ertesi sabah Gao’yı gezmeye başladık. Hepimizin alnına iki kaşımızın ortasına çiçek tozuyla kırmızı nokta koydular. Kadınlar alınların ortasına bu işareti koyarlarsa evli. Diğer kişilerin ise dini inançlarını gösteriyorlardı. İlk durağımız bir pazardı. Etrafta her türlü meyve, sebze vardı. Ortam çok temiz değildi. Ama tüm meyve ve sebzeler çok taze gözüküyordu. Herkes Hindistan cevizi suyu içti. Daha sonra kilise ve tarihi yerleri gördükten sonra bizi özel bir bahçeye götürdüler. Buradaki bitkilerden sağlık ile ilgili birçok iyileştirici yağ elde ediliyordu. Hatta aldığım iki tane yağın ellerime çok faydası oldu. Bahçelerde ortam o kadar güzeldi ki, köprülerde yürüdük. Ağaçtan meyve toplayan bir gencin gösterisini izledik. Ortam çok dinamik ve egzotikti. Buradan elde edilen her türlü malzemeyi daha sonra satıyorlardı. Sonrasında hep beraber öğlen yemeği yedik ve otelimize geri döndük.
Akşam otelin yakınındaki müzikli yerel bir yere gitmeye karar verdik. Hindistan’da balık, yengeç, karides çok leziz ve çok ucuz. Alkol olarak en çok için King Fisher (Hindistan’ın Efes markası) birası. Şarap da içiliyor. Yemeklerimizi yerken canlı müzik de devam ediyordu. Bir ara puro içmek için dışarı çıkmıştım (Hindistan’da açık yerlerde bile her yerde sigara içilmiyor. Sigara içen çok kişiye rastlamadım. Arkadaşımız Nezihe yanıma gelip gel dans edelim dedi. Müzik fena değildi. Birkaç figür yaptık. Sonra diğer arkadaşlarımızda katıldı. Nezihe hızını almadı. Ortalarda dans etmeye başladı. Etrafta oturan Hintliler bizi hayretle izliyorlardı. Nezihe pistin her yerinde kendinden geçmişçe dans ediyordu. Müzik yapan gençlerin yanına gidiyor, onlarla birlikte şarkılara eşlik ediyor. Daha sonra piste atlayan adamlarla birebir çılgınlar gibi cesur danslar yapıyordu. Bir anda bütün restoranın havası değişmişti. Piste çoluk çocuk herkes atlıyordu. Hintli aileler bir süre sonra bize katıldılar, dans eden sayısı gittikçe artıyordu. Çoluk çocuk pist dolmuştu. Nasıl eğleniyoruz, tam koptuk. Artık gülüyoruz. Hintliler de bize gülüyor. Sanırım onların da hoşlarına gitmişti. Geç saatlere kadar dans ettik, uzun zamandır hiç bu kadar eğlenmemiştik. Nezihe, bu akşama damgasını vurmuştu.
Gece bitmek zorundaydı. Ertesi gün sabah 5 ‘de Mumbai’ye uçmak için yola çıktık.
Mumbai – Udaipur ve Yeni Delphi ziyaretlerimi bir sonraki yazımda paylaşacağım.
İlk izlenimlerim çok olumlu idi. Pislik beni rahatsız etmedi, çünkü beklentimin çok altında bir pislik ama görüntü kirliliği, boyasız ve bakımsız binalar, eski arabalar, kılık kıyafet olarak benzeri kıyafette insanlar bazılarını rahatsız ederken, ben bunu bu kültürün bir parçası olarak kabul ettim ..
Aynı seyahati Hindistan’ın farklı yerlerine yapan başka bir arkadaşım, Hande Ovacık'ın güzel yorumlarını çok beğendim; paylaşmak isterim : “Hindistan beni birçok yönden etkiledi, yaşam tarzımı ve hayatımı sorgulamaya itti beni... Bir ölü yaklaşık ortalama 300 kg odun ile kül olabiliyormuş. Bu dünyaya dair ne kadar hırs, sıkıntı, ihtiras, gözyaşı, mutluluk, emel, hedef varsa her şey esasen bir kavanoz külden ibaret :)) Hayatı ve en önemlisi kendimizi gözümüzde çok büyütmemek çok anlam yüklememek lazım! Gereksiz takıntılarla hayatı zindan etmemek evrenin bize verdiği tüm güzellik ve nimetler için şükredip bu yaşamımızın dibine kadar tadını çıkarmalıyız. Gerisi hep aynı izlenimler. çok fakir, çok pis, çok tanrılı vs. :) ..Beni en çok kaos içindeki uyum etkiledi... Her şey çok karışık ve içinden çıkılmaz bir kördüğüm gibi gözükmekle birlikte esasen kendi içinde bir ahenk var ve görünmeyen sınırlar içinde herkesin yeri belli. Kimse kimseyi taciz etmiyor. Bu bir sokak satıcısı da olabilir. Bir ağacın altında doğmuş büyümüş ve halen aynı yerde yaşayan biri de olabilir... “
Seyahatin diğer kısmı bir sonraki yazımda..
Güzel bir Hint atasözü ile ilk bölümü bitirmek istiyorum; “Önemli olan başkasından üstün olmamız değildir. Asıl önemli olan şey, dünkü halimizden üstün olmamızdır “
Sevgilerimle,
Taner Özdeş
Comments powered by CComment