Paris’de Üç Gün!

Bu bayramda eşimin isteği ile beraber Paris’e gitmeye karar verdik. Paris’e daha önce defalarca gitmeme rağmen, tekrar gitme fikri beni heyecanlandırdı. Yılda 30 milyona yakın turiste ev sahipliği yapan bu büyülü şehri ve seyahatimi sizlerle paylaşmaya karar verdim. İzlenimlerimi yazarken görüşlerimi de paylaşacağım.

Çok küçükken ailemle ilk Fransa’ya gittiğimde kiliseleri ve müzeleri gezmek bana çok sıkıcı gelmişti. Annemin bana bağırarak bunları öğrenmelisin, derken o zamanlar (sanirim 9 veya 10 yaşlarında olmam lazım) bana birşey ifade etmiyordu. Annem kilisede mum yakıp bizler için dua ederdi. Her Paris’e gittiğimde aynı yerler bana farklı hisler ve tecrübeler yaşatmıştır. Sanırım yaşımın verdiği olgunlukla algılamam ve bakış açışım değişiyor. Daha dingin olmam, bu şehirden aldığım hazzı her defasında artırıyor. Bir daha, bir daha gitmek istiyorum.

Bu seferki seyahatim bayramın birinci günü olan cuma akşamüstü başladı. Uçakta yanımda harıl harıl çalışan 50 küsür yaşlarında birisi vardı. Yemekler geldiğinde kendisi ile tanışmaya karar verdim. Ne zaman birisi ile tanışsam hep süprizler ile karşılaşırım. Bu beyfendi Çevre ve Orman Bakanlığı’na danışmanlık yapan bir Fransız idi. Kendisi ile Türkiye üzerine sohbet etmeye başladık. 2 senedir bu görevde çalışıyormuş. İki tane proje önerisi üzerinde çalışıyormuş, bir tanesi İstanbul ve Gaziantep’de web üzerinden ortak araba paylaşma projesi (işe giderken kişilerin birlite giderek hava kirliliği ve benzin tüketimini azaltma konusunda), ikincisi ise İstanbul ve Sivas’da doğalgaz tüketiminin optimizasyonu konusunda imiş. Eğitim sisteminin öneminden konuştuk. Bakanlık seviyesinde bile yabancı dilin büyük problem olduğundan bahsetti. Ayrıca Türkiye’de öneri getiren kişi o kadar az ki, bakan söylüyor herkes yapıyor, ama öneri veya eleştiri çok az rastlıyorum, sanırım bu eğitim sisteminizle alakalı, dedi. Projeyi yapan kişiler Fransa’dan doktora öğrencileriymiş. Paris’e vardığımızda taksi paylaşarak hem ekonomik, hem de hızlıca şehire vardık. Ankara’da birlikte yemek yeme sözü verdik birbirimize.

Bu sefer Paris’de yaşayan arkadaşlarımızın aracılığı ile 30 m2lik bir daire kiraladık. Saint-Germain’de (yani şehrin göbeğindeydi) çok şirin bir daireydi. Fransa’nın ülkemizden kat kat zengin olmasına rağmen insanlar 30-75 m2 dairelerde oturuyorlar. 100 m2 üzerinde daire kiraları şehir merkezinde çok pahalı. Binalar hep orijinal. Belediye 7 yılda bir tüm binaların ön yüzlerinin yenilenmesini şart koşuyor. Türkiye’deki gibi kafanıza göre binayı ancak şehir dışında yapabiliyorsunuz, o nedenle tüm binalar uyumlu ve otantik olarak şehire büyülü bir görüntü veriyor. Dairemize çıkarken merdiven boşlukları o kadar dardı ki, bavulu bile zor geçirdik.

Kaldığımız binanın civarında barlar ve restoranlar vardı. Cuma akşamı olması sebebiyle gençler sokaklardaydı. Bizim Beyoğlu görüntüsünü andırıyordu.

Saatin geç olmasına rağmen arkadaşlarımız Aslı ve Emre ile kahve içelim dedik. Paris’in her köşesinde kahve içme imkaniniz var; mekanların önüne sandalyeler yan yana duruyor ve çoğu caddeye bakıyor. Sigara yasağı Paris’te Ocak ayında başlamış. Fransızlar dünyada en çok sigara içen ülkelerin başında geliyor. Ama ısıtıcılarla uyum sağlamışlar. Hava 8 derece ve kuru bir soğuk var. Ama insanlar kafelerde oturuyor . Bu kadar kafe nasıl olabilir diye insan sormadan edemiyor. Şehrin her köşesi güzel ve her köşede durup bir kahve içiyorsunuz. Günde ortalama 5 kahve içiyorduk.

Bu tüketimi artıran akıllı bir pazarlama yöntemi. Paris’in en ilginç yanı geniş kaldırımları. Hepsi geniş ve görkemli. İstanbul’a gelince Nişantaşı’nda kaldırımların ne kadar dar olduğunu fark ettim. Taksim meydanında kaldırımlar bile çok dar. Kaldırım caddelere ayrı bir görkem ve güzellik veriyor.

Emre , 8 senedir Paris’de. Bir yandan doktorasını bitirmeye çalışıyor. Bir yandan da hep rehberlik yapıyor, hem de akşamları rehberlik dersleri alıyor. Eşi Aslı, eşimin eski iş arkadaşı. O da Fransa’da master yaptıktan sonra birkaç işte çalışmış ama şu anda aktif çalışmıyor. Proje bazında eşi ile çalışıyor. Emre ile sohbet ederken, Fransa’da 100,000 adet doktora öğrencisi olduğunu, bunların 33.000 tanesinin yabancı uyruklu olduğunu öğrendim. Öğrencinin ödemesi gereken yıllık ücret 500 Euro civarında. Fransa hükümeti kendisine 33,000 tane elçi yaratıyor, bunun dışında yapılan tüm araştırma bilgileri Fransız hükümetine kalıyor. Ne kadar akıllıca. Fransa’da işsizlik var. Ama Fransa’da oturma ve çalışma müsadeniz var ise, 24 ay işsizlik maaşından yararlanma imkanınız var. Hem de oldukça yüksek bir meblağ. Sizin için işte arıyorlar. Buna medeniyet deniyor !

Cumartesi ilk durağımız meşhur Notre-Dame Kathedrali. Buraya giriş ücretsiz . Yılda 13 milyon turist ziyaret ediyor. Rakamın büyüklüğü dikkatinizi çekecektir. 70 mt yüksekliğimde, 130 metre uzunluğunda ve 48 mt genişliğinde olan bu katedral Paris’te ilk ziyaret etmeniz gerekenler arasında. Notre-Dame Cite adasında. Paris’de birbirinden farklı 36 tane köprü var. Hepsininde tarihi ve hikayesi farklı. Paris yürüyerek güzel. Akşamüstü Aslı ve Emre bizden ayrıldıktan sonra otobüs ile şehir turu yapmaya karar verdik. Çift katlı otobüsler Paris’in en önemli turistik yerlerini 2 saat gibi sürede geziyorlar. Çok şiddetli yağmura ve soğuğa rağmen otobüsün üst katında oturarak Paris’in akşam ışıklarındaki noel öncesi muhteşem görüntüsünde gezintiye çıktık. İstanbul turistik şehir ise bu otobüslerden niye etrafta görmüyoruz? Pazarlama çok farklı bir konsept, ama bu konuda öğrenmemiz gelen o kadar çok şey var ki. Yabancılar biri on yaparken, elimizdeki bu kadar turistik değeri satamıyoruz. Akşam tipik bir İtalyan restoranına gittik. Duvarlarda Brat Pitt ve Clint Eastwood resimleri vardı. Çok uygun fiyata çok güzel zaman geçirdik. Zeytinyağlılar, pizza ve şarap mükemmeldi.

Pazar sabahı her yer çok sakindi. Önce sokakta bir kafede kahvaltı ettikten sonra yakında bir kiliseye girdik. Pazar ayini vardı. Ortam çok güzeldi. Orada toplanmış olan topluluk hep beraber dini şarkılar söylüyorlardı. Kimse kimseyi tanımıyordu, ama inanç etrafında birlik ve beraberlik hemen fark ediliyordu. Aslı ile buluşup The Conciergerie ( ünlülerin hapishanesi ) ve The Saint Chapelle (kilisesi)’ni gezdik. Kilisenin motifli camları üzerindeki çizimlerden çok etkilendik.Hapishane ise Avusturyalı Kraliçe Marie-Antoinette ve Kral Louis XVI’in burada yatması ile tarihe damgasını vurmuş bir yerdi. Soylu ve ünlülerin bu hapisenede kaldıktan sonra katledilmeleri sebebiyle ortamı görmek açısından bir hayli enterasandı.

Buradan sonra meşhur Louvre Müzesi. Burası o kadar büyük ki 3 gün de bile gezmeniz zor olabilir. Heykeller, resimler, kalıntılar . Monna Lisa’nın tablosunu görmek için insanlar akın akın buraya geliyorlar. Giriş fiyatı 9 Euro olmasına rağmen senede 8.5 milyon turist burayı ziyaret ediyor. Emre, profesyonel tur rehberi olması sebebiyle 2.5 saatte bize tarih ziyafeti çekti. Mısır, Yunan, Roma, Fransız, İtalyan, İngiliz resim ve heykelleri, Fransız krallarının hazinesi, dünya çapında birçok ünlü eseri sergisi görmek mümkün. Buranın resmi sitesinden
http://www.louvre.fr/llv/commun/home.jsp?bmLocale=en her türlü bilgi ve sanal tura yapabilirsiniz. Fransız Cumhurbaşkanı Chirac’ın Louvre tam ortasında yaptırmış olduğu cam piramit konusunda herkesin görüşü farklı. Ben beğenmedim.

Akşam ise tipik bir lokantada yemek yedikten sonra Jazz dinleye gittik. Yerin altında 60 yılın üzerindeki Jazz klübü Caveau de la Huchette’de Marc Thomas ‘dan saksofon şöleni izledik. Kendisi ile tanıştığımda Türkiye’de 20 sene önce 9 ay kaldığını söyledi. Burada ayrıca dans dersi alan öğrenciler de doyasıya dans ediyorlardı. Tabii ki bizde dans ettik.

Pazartesi günü son günümüzdü, Champs de Elysee gezecektik. Bu arada Paris’in en ihtişamlı sergi yerlerinden Grand Palais’ta “Bizans’tan İstanbul’a” sergisi olduğunu öğrendik. Bunu kaçıramazdık. Sergi oldukça ilgi çekici olmasına rağmen en son kısmı daha akılda kalıcı bitirilebilinirdi. Bu konuda detaylı bilgiyi http://www.bedesten.net/component/content/article/61-iki-kitanin-limani.html bulabilirsiniz.

Sergiden sonra Champs de Elysees’te gezmeye karar verdik. Karnımız açıkmıştı. Midye (Moule) Fransa’da meşhur yemeniz gereken bir yemektir ( bizim İskender Kebap gibi). Bir çok sos ile yiyebilirsiniz. Sonrasında noel nedeniyle süslenmiş sokaklarda dolaştıktan sonra Dönme Dolap ile Paris’i 5o metre yükseklikten izledik. Eiffel kulesine defalarca çıktığım için ( buranın yüksekliği 320 mt) bu sefer sadece uzaktan ışıklandırmasına bakmakla yetindik. Tuileries bahçesinde gezinti yaptıktan sonra Opera binasına doğru yürüdük .

Sonrasında Opera Binasının karşısında kahvelerimizi içtik. Her bölgede oturup kahve içmek Paris’de en keyifli deneyim. Akşam eşimin yakın bir arkadaşı ile tipik bir Fransız lokantasında buluşmak için otobüsle hareket ettik. Lokantanın adı Brasserie Balzar. Eski ve tradisyonel bir restoran. Masalar birbirine o kadar yakın ki , yandaki masa ile aranızda mesafe yok bile. Fransa’ya ilk defa gidiyorsanız, garson ve servis şekli sizi şaşırtabilir, hatta bazen kızdırabilir. Ama her güzelin bir kusuru var sanırım bundan söylenmiş. İşlerini çok profesyonel yapıyorlar, o kadar. Güleryüz, ilişki kurma bizden çok farklı. Bir garson 7-8 masaya bakıyor. Çok sabırlı olmanız gerekiyor.

Yemekten önce çok ünlü bir kafede (Café de la paix- Opera binasının hemen yanı )müşterimle buluşacaktım. Barın yarısını kapatmışlardı. Niye diye sordum. Bir garson rahatsızlandığı için gelemediği için hizmet veremeyecekleri için o bölümü kapatmışlar. Bu garsonlara verilen önemi anlamanız için iyi bir örnek. Kafelerde çalışan bir garson 2,500€uro gelir elde ediyor.

Akşam yemeğine dönecek olursam, eşimin arkadaşı Selim 10 yılın üzerinde Paris’de çalışıyor. Ünlü Amerikan dergileri için reklam satıyor. Sohbetine doyum olmaz. Bizim için Londra’dan erken geldi. Sohbet ederken yanımdaki masadakilerin İngilizce konuşmaları ilgimi çekti. Kendilerine nereli olduklarını sordum “İrlandalıyız” dediler. Bende Türk olduğumu söyleyince Orhan Pamuk’un kitaplarından çok etkilendiklerini ve zevkle okuduklarını söylediler. Bizde çok mutlu olduğumuzu eskiden Türküz dediğimizde bize “Midnight Express” filminin doğru olup olmadığını sorduklarını, şimdi ise Orhan Pamuk’dan bahsetmelerinden duyduğumuz memnuniyeti söyledik. Bütün gece şakalaştık, sohbet ettik. Karısının doğum gününü kutlamak için Paris’e gelmişler. Paris’de her türlü millet, ırk, dinden insan mevcut. Bu kadar farklı insan huzur içinde bu muhteşem şehiri tekrar tekrar geziyorlar.

Maalesef bir seyahatin sonuna gelmiştik. Bu muhteşem şehire en kısa zamanda tekrar gelmek için sözleştik. Paris herkes için bir turizm dersi içeriyor. Bu kadar görkemli olmasının sebebi ışıklandırma, hiçbir değişiklik yapılmasına izin verilmeyen eski binalar, geniş kaldırımlar, kafeler, toplu taşımacılık o kadar mükemmel ki, taksiye binmenize gerek yok. Otobüs ve metro ile her yere gitme imkanınız var. Tüm tarihi yapılar koruma altında ve sürekli yenileniyor. Sergiler, müzeler, gece hayatı ve restoranlar.

İstanbul’a döndüğümüzde eve gelene kadar dikkatli bir şekilde İstanbul’a bir turist gözü ile baktım. Toplu ulaşım Paris ile mukayese ettiğinizde yok. Şehir çok karanlık. Önemli eserlerin etrafında kafeler yok. Kaldırımlarda bırakın rahat rahat yürümeyi, çoğu yerde kaldırım yok. Turistik bir şehir görüntüsü maalesef bu muhteşem şehir vermiyor. Yılbaşına bu kadar yakın zaman varken bu şehir sergileri, müzeleri, camileri, ışıklandırılmak suretiyle dünyaya pazarlanmalı diye düşünüyorum ve arzu ediyorum. Bugün sadece Paris’e gelen turist sayısı Türkiye gelen turist sayısından yüzde 50 daha fazla. Kimse neden diye düşünmüyor.

Ben çok keyif aldım, bilgilendim, yeni insanlarla tanıştım. Caddelerde saatlerce yürüyebiliyorsunuz. Her yerde geniş kaldırımlar var. En önemlisi Türkiye’de olduğu gibi klima ve tabela kirliliği yok ve bunun ne kadar önemli olduğunu insanın enerjisini ne kadar olumsuz etkilediğini Paris sokaklarında gezerken fark ettim.

Kendimi gerçekten yeniledim. Eşim ile güzel zaman geçirdim. İnanın fiyatlar da İstanbul’a göre çok makul olabiliyor..

Ben Türkiye’nin iyi pazarlandığı takdirde çok rahat turist sayısını ikiye katlayacağına inanıyorum. Bu iş pazarlama ve öncelik meselesi. Paris bu işi çok çok iyi beceriyor

Bu seyahatimizde bizleri yalnız bırakmayan Aslı ve Emre’ye, keyifli sohbetleri ile bize eşlik eden Selim’e çok teşekkür ederiz.

Sevgilerimle,
Taner Özdeş

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara