Bir Seyahatin Öğrettikleri!

Seyahat etmeyi çok severim. Özellikle yurtdışına yaptığım uzun süreli uçuşlar sırasında kendime ait zamanımın olmasından bundan çok iyi bir şekilde istifade etmeye çalışırım. Uçak sırasında birçok alternatifiniz vardır; çalışmak (kalan işlerinizi tamamlamak, emaillerinizi okumak), dinlenmek (yorgun bir hafta geçirmişseniz), yazı yazmak, kitap okumak, düşünmek, veya sosyalleşmek. Ben her yolculuk öncesinde bunlar arasında önceliklerimi belirlerim. Herşeyi kontrol etmek zordur. Özellikle yanınızdaki koltukta kişi konusunda önceden bir tahmin yapmanız zordur. Ben oturduktan sonra yanımdaki kişilere bir göz atarım, 30 saniye gibi bir sürede o kişi ile aramda bir sohbet olup olmayacağını anlarım. Küçüklüğümde lisanımı geliştirmek içn her fırsatı değerlendirirdim. Şimdi ise karşımdaki kişiden aldığım sinyale(enerjiye) göre hareket ediyorum.


Bu seferki yolculuğum Roma’ya, bir iş toplantısı için sadece 1 gün için gitmek zorunda kaldım. Yolculuğum beklediğimden kısa sürdü. Uçağımın sabah 6.15’de olması nedeniyle sadece 3 saat uyuma imkanım olmuştu. Uçakta biraz kestirdikten sonra kitap okudum. Her seyahate yanımda iki kitap götürürüm ve ruh halime göre dönüşümlü okurum.

Seyahat sırasında önümdeki yolcu uçak kalktıktan hemen sonra bir anda koltuğunu en arkaya yatırmasıyla bacağım sıkıştı. Ne kadar düşüncesiz bir davranış diye düşündüm. Ne yaptığının farkında bile değildi. O nedenle söylenme gereksinimi bile duymadım. İnsan duyarsız ve kaba ise bu konuda yapabileceğiniz fazla bir şey yoktur. Yüksek EQ ya sahip olmak bugün yöneticilikte bir numaralı yetenektir.

Önümdeki dergileri karıştırırken, Sicilya hakkında güzel bir yazı okudum ve en kısa zamanda gitmeye karar verdim. Aynı dergide Türkiye hakkında İstanbul ve Bodrum hakkında güzel bir yazı, çok güzel fotoğraflarla haber yapılmıştı. Türkiye’nin halen bir Yunanistan, İspanya olmaması beni hep üzer.Burada ciddi pazarlama hataları dışında kendimizi dünyada ve medyada olumlu tanıtamamaz da sebeplerden biri. Katıldığım toplantıda gelecek sene toplantının nerede yapılmasını istiyorsunuz sorusuna katılanlar açık arayla Atina’yı seçtiler. İstanbul ve Madrid eşit oyla ikinci seçildiler. Atina’yı birçok kez gördüm. İnanın insanlar İstanbul varken niye Atina’yı tercih ederler hiç anlamam. Bunun sebebini araştırmak ve ona göre pazarlamak gerekir.

Uçakta alışveriş yapmasını çok severim. Duty Free dergisinden eşime doğumgünü, asistanıma da yılbaşı hediyesi seçmek için dergiyi karıştırdım. İkisi içinde birer güzel hediye beğendim. Hostesi çağırdım. Duty Free bu uçakta satılmıyor dedi. Dönüşteki uçakta vardır diye düşündüm. Hediyeleri çok beğenmiştim. Bu hikayeye sonra tekrar döneceğim.

Uçaktan indikten sonra bagajımı alıp dışarı çıktığımda otele nasıl giderim diye düşünürken önüme birisi atıldı. Taksi istiyormusunuz dedi. Evet dedim. Fiyatını sordum, 40€ dedi. Adama güvenemedim. Oradaki başka bir şirkete gittim onlarda 40€ dedi. Ama elimdeki kağıtta 35€ yazıyordu. Hiçbirine güvenemedim. Ayrıca çok da kaba davranıyorlardı.

Dışardaki taksilere gitmeye karar verdim.Yine birisi önüme atladı. Taksi mi istiyorsunuz dedi. Ne kadar dedim. 45€! Dedi. 35€ olmaz mı dedim. Patron beni öldürür derken elini boğazına götürüp kesme işaretini yaptı. Hiç güven vermemşti. Duraktan taksi almaya karar verdim.

Açıkçası İtalyanların turistlere tutumu bizlere benziyordu. İlk intiba olarak insan üzerindeki etkisi çok olumsuz oluyor. Sonunda duraktan taksiye bindim, taksiyi kullanan kişi oldukça mütevazi ve güven veren bir kişiydi. Otele varınca ne kadar dedim “ 25€ “ dedi. Şaşırmıştım. Sonunda içgüdülerim doğru karar vermişti.

Yurtdışında otellerde insanlara çok iyi muamelle etmezler. Özelikle İtalyan, Fransız, İspanyol kökenli ülkelerde sizi sanki dövecek gibi davranırlar. Gülümseme hiç yoktur. Bu ülkelerdeki insanlar İngilizce konuşmaya istekli değildirler. Çok oralı olmadım.

En sonunda odama çıktım ve biraz dinlendim. Toplantı süresince birçok insanla tanışmam gerekiyordu. İyi bir planlama ile bir gün içinde 8 kişi ile de tanıştım. Burada iyi bir strateji, önceden planlama çok faydalı oluyor. Özelikle kısa süreli seyahatlerde zamanınızı çok iyi programlanız lazım. Otelde bir saat spor yapmayı da ihmal etmedim. Akşam gala zamanında yine en eğlenceli masayı seçtim. Rus, İngiliz, Fransız, Amerikalı bayanlardan oluşan bir masada oldukça iyi zaman geçirdim. Millet olarak İngilizler gerçekten eğlenceli, Ruslar sakin, Fransızlar temkinli ama kültürlü, Amerikalılar ise ukala bir tavır sergilerler. Her ülkeden kişi ile farklı iletişim kurmanız lazım, farklı konular konuşmalı, farklı ortak noktalar bulmalısınız. Dünyada insanlar aslında birbirine çok yakın. Ama beklentiler, tavırlar ve yaklaşımlar farkı belirliyor.

Ertesi gün sabah 10 uçağını yakalamak için otelden çıktım. Lobide daha önce tanıdığım bir İspanyol işadamı ile karşılaştım. Çok sıcak ve mütevazi bir kişiliği vardı. Beraber gidelim dedi. Yolda bana Madrid’e gelmemi birlikte Real Madrid maçını seyretmeyi teklif etti.

Havalimanına varınca taksi şöförü beni yanlış terminale bırakmıştı. Ama fark etmedim! Check-in esnasında yanımda bana hediye edilen şarap konusunda kararsız kaldım.

Yanıma alsam güvenlikte problem olacak, bavula koysam kırılacak (başıma iki kere gelmişti!) Ama yine de şansımı denemeye karar verdim, yanıma almaya karar verdim. Ama güvenlik hemen fark etti. Şarabı atmamı veya bavuluma koymam gerektiğini söyledi. Ayrıca 200ml. özel el kremimi (medikal)de atmam gerektiğini veya istersem valizime koymam gerektiğini söylediler. Uçağın kalkmasına 45 dk kalmıştı. El bagajımı uçağa vermeye karar verdim.
Bu arada görevli güvenlik memuresi sanırım bana acımıştı. Dönüşte güvenlikten geçmeme gerek olmadığını söyledi. Bu bana zaman kazandıracaktı.

Tekrar koşarak check-in yaptığım bankete gittiğimde yanlış terminalde olduğumu bu nedenle bagajımı verirsem muhtemelen kaybolacağını söylediler. Bu riski alamazdım. Valizimi tekrar yanıma aldım. Şarabı ( oldukça güzel bir şaraptı) bırakacaktım. Atmaya içim el vermedi. Banketlerde hediye edeceğim birisini aradım. Ama bulamadım. Tam güvenliğe gelmiştim. Suratında kocaman bir gülümseme olan genç bir güvenlik görevlisinin yanına gittim ve şarabı kendisine hediye etmek istediğimi söyledim. Çok mutlu olmuştu. Şansını kocaman gülümseme sayesinde kazanmıştı! Yanında diğer 4 güvenlik görevlileri bu şansı kaçırmışlardı.

El kremini vermek istemiyordum, tekrar bavula sakladım. Diğer bayanı görsem el valizimden dolayı şüphelenecekti. O nedenle bekleme pahasına başka bir güvenlik sırasına girdim Rahatça geçtim. Kremi bu sefer fark etmemişlerdi, çünkü monitöre bakmıyorlardı! Yine şansım ve kararlığım devreye girmişti. Her zaman çalışan bir metotdur : Kararlı ve sabırlı olmak.Uçağın kalkmasına 25 dk kalmıştı.

Güvenlik sonrası kapı numarasına baktım. Yakında olmadığı kesindi. Biraz panik yaptım. Koşarak kapıyı bulmaya çalıştım. Pasaport kontrolü önüme çıktı. Kalan süre 22 dk. Pasaportda kuyruk yoktu. Pasaportdan çıktım. “G” Kapısını arıyorum. Trene binmem gerekiyordu. Bir sonraki terminaldeydi. İkinci kere bankete gittiğimde oradaki bayan yanlış terminalde dediğinin ne anlama geldiğini geçte olsun anlamıştım. “Cahil cesareti” bu olmalı diye düşündüm. 25 dk kala yürümem gereken mesafe, pasaport kontrölü, tren hepsinin olacağını bilseydim, bir şişe şarap ve el kremi için bu kadar riske girmezdim. En azından bazı insanlar nasıl daha cesaretli olabiliyor konusunda bir fikre sahip oldum . Bilmemek insanın özgüvenini artırıyor, çok bilmek ise tam tersi. Çok okumak insanı cesaretsiz yapar demelerinin nedeni bu olmalı..

Trenden sonraki mesafe Allahtan çok kısa idi. Ama otobüse binmem lazımdı. 15 dk kalmıştı. Ama yetişmiştim. Bu bana iyi bir ders oldu.

En sonunda uçaktaki yerimi aldım. Uçak boştu. Rahatça oturdum. Yanımda yine konuşmaya istekli olmayan birisi oturuyordu. Bu seyahatte hiç şansım olmadı. Uçak kalktktan sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim. O sırada hosteslerden birisini çağırıp, duty freeden alışveriş yapmak istediğimi söyledim. Yine bana bu uçakta duty free satışı yok dedi. Nasıl dedim bu enternasyonel bir uçuş ve duty free yok. Hediye almam suya düşmüştü. Çok üzüldüm.

Yazmaya başladım.Uçakta ikramda yoktu. Kraker ile 2 saat tok kalmak zorundaydık. THY ile bu konuda her zaman en bonkör havayollarıdır. Türkiye gibi THY da kendisini çok iyi pazarlamayan bir havayoludur. İkram ve güleryüz hizmeti ile birçok havayollarından daha başarılı olduğunu düşünüyorum.

Birden iki hosteste yanıbaşıma geldi. Beyfendi siz alışveriş yapmak istiyorsunuz değil mi dediler. Suratımdaki sevinci görmeliydiniz.” Evet “ dedim. “Ne almak isterdiniz” diye sordular. Dergiyi heyecanla karıştırmaya başladım. Evet bu ve bu dedim. Asistanıma alacağım hediyeyi bulmuştum. Ama eşime almak istediğim saat seti yoktu. Birden yine düş kırıklığı yaşadım. Ama içimde inanılmaz bir istek vardı. Hostes bana beş dakika sonra yanıma gelin dedi. 5 dakika sonra yanında gittim. Asistanımın hediyesini buldum. O sırada oradaki gördüğüm diğer parfümleri karıştırırken, bir de ne olsun eşimin saati orada duruyordu. İşte Secret yine işe yaradı dedim. Bir şeyi gerçekten çok istersen, ama gerçekten çok eninde sonunda senin olur. Bu düşünceye inanıyorum ve işe yarıyor.

Mutlu olarak yerime gittim. Sonuçta el kremimi kaptırmamıştım, istediğim hediyeleri almıştım. Şarabı da çok isteyerek birisine hediye ettim.

Buradan ne mi sonuç çıkarmalıyız. İnsan bazen bir şeyi çok istediğinde daha özgüvenli, cesur, kararlı, ısrarcı bir tutum sergiliyor. Hayatta en önemli elde etmemiz gereken şey, gerçekten çok istediğimiz şeyleri keşfetmek, istemek, sonra zaten hayat size yardımcı oluyor. İkinci önemli çıkarım, güvenlik görevlisi bayan ve hosteslerle bu kadar sıcak , samimi ve içten bir iletişim kurmasaydım, bana bu kadar yakın, istekli yardımcı olmayacaklardı.

Hayatta başarının yüzde 80’i tavır ve tutumumuz, yüzde 20‘si bilgi, tecrübe, eğitim. Birincisi olmadan ikincisi işe yaramıyor. Bu macera dolu seyahatimi sizlerle paylaşmak istedim.

Sevgilerimle,

Taner Özdeş

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

  • dummy0532 255 97 82

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara