İyi Yaşamak, En İyi Derstir!

“Felsefe, bilgeliğe duyulan aşk ise bu; neyi, neden yeğlediğimizi, nasıl yaşayacağımızı bilmekle ilişkilidir. Kültür de bu yaptığımız seçimlerden oluşan yaşamın, dışa yansımasıdır. Kültürümüzün giderek, yozlaşmaya ve kabalığa doğru yöneldiğini görmemek pek olanaklı değil. Temel hijyen eksikliklerinden, dilimizdeki argo sözcüklere, duygularımızdaki nefret-öfkeye, düşüncelerdeki bencilliklere uzanan yansımalar her geçen gün daha da artıyor. Elbette ki kültür, sürekli değişir.Çünkü düşüncelerimiz ve yaşam biçimimiz değişir. Burada önemli olan, yaşama yansıttığımız kültürün nereye yöneldiğidir.” - Oya Uysal (Aktiffelsefe Kültür Derneği Genel Başkanı)

 

“Kendi yaşamına ve başkalarınınkine ‘anlamsız’ gözüyle bakan biri, yalnız mutsuz olmakla kalmaz, yaşamayı bile kolay kolay beceremez.”

 

 Bu hafta, Fransa’nın Les Arcs bölgesinde, tüm hafta boyunca kayaktaydım. Her yıl, kızkardeşim Ayşe ve eniştem Ali Gençsoy ile yurtdışında bir hafta kayak tatiline gideriz. Bu tatillerin amacı (benim için bir ritüel), yorucu geçen bir yılın sonunda,kendimi dinlemek,kendimi dinlendirmek ve enerjimi artırmak. Çoğunlukla, Alp dağlarını ve Fransa’yı yeğleriz. Fransa, kayak üzerine dünyanın en harika dağlarına sahip olması dışında, kayak sporuna saygı gösteren ve tüm konforu eksiksiz sağlayan en önde gelen turistik yerlerinden biridir. Bu başarıyı yıllardır sürdürmelerinin ardında,kültürüne sahip çıkmalarının da tamamlayıcı bir değer olduğunu düşünüyorum.

 

Kültür nedir?

Bu konunun bazı ayrıntılarını daha geniş düşünebilmek üzere seçtiğim şu üç farklı biçimde daha paylaşacağım.

 

“Kültür, bir toplumun duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce ve sanat var olanlarının toplamı.”

 

 “Kültür, bir toplumu öteki toplumlardan farklı kılan, geçmişten beri değişerek devam eden, kendine özgü, sanatı, inançları, örf ve âdetleri, anlayış ve davranışları ile onun kimliğini oluşturan yaşayış ve düşünüş tarzıdır. Topluma bir kimlik kazandıran, dayanışma, birlik düşünce ve duygusu verdiği toplumda düzeni de sağlayan maddi ve manevi değerlerin bütünüdür.”

 

 “Kültür, toplumların kendine özgü olan ve gelecek kuşaklara aktardığı maddi ya da manevi her şey.” 

 

Fransa’daki kültür, her ne kadar aristokrasi sınıfına aitmiş gibi görünse de bu anlayış ve davranış, sokaktaki kişiye, restorandaki garsona ya da resepsiyondaki görevliye kadar benimsenmiştir. Sınıf ve gelir farkından bağımsız bu kültür, size Fransa’da olduğunuzu duyumsatır. Bu biçimde iletişim kurmaları, mesafelerini korumaları ve davranmaları bazen itici, bazen küstah ve bazen de soğuk gelebilir. İngilizce bilmelerine karşın İngilizce konuşmamak için tüm olanakları kullanırlar. Fransa’daysan Fransızca konuşulmalı algısı çoğu yerde ve çoğu kişide görülmektedir. İngilizce ve Almanca’yı iyi konuşmama ve Fransızca bilmeme karşın birkaç sözcük de olsa “Günaydın”, “Merhaba”, “Teşekkür ederim” sözcüklerini Fransızca söylemeye çaba gösteririm. Fransızca konuşursanız,çalışanların size farklı yaklaştığını duyumsarsınız.

 

Fransızlar’da,iletişim, kurallar, insana saygı ve görgü,bu kültürün önemli birer parçasıdır. Bir garsonu, el, kol işaretleri ya da sözlü olarak çağırmanız doğru karşılanmaz. Bu biçimde davranırsanız, kötü servis ya da hiç servis alamayacağınızı söyleyebilirim. Garsonlarla gereksiz sohbet etmek de çok hoş karşılanmaz. Çünkü, servis etmek Fransızlara göre profesyonel bir hizmettir. Buna değer verirler ve değerli görülmek isterler.

 

 Fransa’da yemek kültürü denilince akla ilk gelen, şarap ve peynirdir. Şarapsız bir yemek düşünülemez. Şarap fiyatları ülkemize göre çok daha uygundur. Damak tadınıza ve bütçenize uygun şaraplar, her restoranda vardır. Bir restoran “lüks” diye şarapları daha pahalı değildir. Şaraplar,niteliğine göre fiyatlanır, “restoranın fiyat politikası”na göre değil. Peynir ve şarküteri, yemekten önce ya da sonrasında, tatlı yerine yenir. Türkiye’ye gelen Fransızların en şaşırdığı konulardan biri, peynirin kahvaltıda tüketilmesidir. Fransa, çok fazla çeşitte peynirin üretilebildiği bir ülke. Fransa'da yaklaşık 20 yıl öncesine kadar 250 çeşit peynir olduğu biliniyor.Günümüzde ise bu sayının 400’e çıktığı söyleniliyor. Şarabın yanında sunulan peynirler, yumuşak ve sert olmak üzere iki farklı tadım kategorisine ayrılıyor. En ünlü Fransız peynirleri arasında Raklettte, Brie, Rokfor, Bleu d'Auvergne, Camembert, Fourme d'Ambert ve  Chévre’yi sayabilirim. Fransa’da, Fondü ve Raklet’i, her gittiğimizde yeriz. Ünlü İsviçre yemeği, Fondü ve Raklet de Fransa yemek kültürünün bir parçası olmuştur.Yemekten sonra da farklı hazım ettirici likör içiyorlar.Bu kez, “GENEPİ” ile tanıştım. Genepi likörü, Alpler'de yetişen ve adaçayı ailesine ait olan Alpler'in en ünlü aromatik bitkisi genepi'den elde ediliyormuş.

 

Ülkemizdeki zengin yöresel yemek çeşitleri, zeytinyağlılarımız, kebap, döner, lahmacun, rakımız, meze çeşitlerimiz, balığımız, yerli şaraplarımız, şalgam  ve tatlı çeşitlerimiz yok mu? Fazlasıyla var. Ancak, bunu bir “kültür” biçiminde pazarlamadığımızdan, dünyadaki etkisi ve algısı da farklı oluyor. Servis de kültürün önemli bir parçası.

 

Vedat Milor (Gastromoni ve şarap uzmanı), “Hesap Lütfen” adlı kitabında, Türk mutfağı ve şarap hakkında ne yazmış? “Ben ‘Şarapçılık gelişirse ülke mutfağı daha gelişir’ diyorum. Bir başkası buna şeytan işi olarak bakıyor. Hangi mutfak, şarap olmadan Batı’da kabul görmüş? Hint ve Tayland gibi mutfaklar derseniz, pek çoğu hızla yenilip kalkılan ve daha çok öğrencilere hitap eden, ucuz lokantalar. Michelin yıldızı alan gastronomi örnekleri de var bu mutfakların. Ama hepsinin çok ciddi şarap dizini var ve farklı yemeklerini farklı şarap ve içkilerle eşleştiriyorlar.”

 

Gezimize geri dönecek olursam...

Bu yılki gezimizde renkli kişilerle tanışma fırsatı buldum. Bunlardan biri olan Baki Can Ediboğlu, 1987 yılında Londra’da doğmuş. Saint Joseph Lisesi ve University of Pennsylvania Sistem Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuş. İlk kitabı “Karaköy’de Günbatımı”, 2013 yılında yayımlanmış. Daha sonra da “Olmayanların Mâbedi” ve “Üç Nokta” romanlarını yazmış. Her sabah, kayaktan önce kalkıp en az bir sayfa roman yazıyormuş.Yılda beş yüz kitap okuduğunu söylediğinde de disiplinine hayran oldum.

 

Gezi de bir kültürdür. Özellikle birbirini daha önce tanımayan kişilerle yapmış olduğunuz geziler daha da zevkli geçer. Bu gezimizde de birbirinden renkli kişilerle tanışma ve sohbet etme olanağı elde ettim. Bu kişilerin birbirinden farklı uğraşları, yaşam tarzları ve hobileri vardı. Yemekte geçen sohbetler, zevkli olmasının yanı sıra öğreticiydi de.

 

Gezilerin en güzel yanı, yavaşlamayı öğretmesidir. Günün koşuşturmasından uzak, otomatik pilot gibi yaşamaktan uzaklaştırır. Sessizliği, dinginliği, kendinizi dinlemeyi çoğunlukla da kendinizi  daha iyi tanıma olanağını sunar.

 

Bitmek bilmeyen öğrenme arzum da “merakımdan” gelir. Daha çok merak ettiğim ise bazı kişilerin başarılı olup bazılarının neden olamadığıdır. Bu yüzden, yıllarca “başarı” üzerine çalıştım ve çalışmaya da devam ediyorum. Merakımızın peşinden gidersek başarıya ulaşırız. "Çok zeki olduğumdan değil sorunlarla uğraşmaktan vazgeçmediğimden başarıyorum."demiştir Albert Einstein da.

 

Einstein’dan söz etmişken, “Ünlü olma” üzerine sorulan soruya verdiği yanıt çok ilgimi çekti: “Bence bireylerin kişiliği her zaman eksik değerlendirilmiştir. Eminim ki doğa bize farklı yetenekler sunmuştur. Çok büyük yeteneklere sahip olup sessiz, sakin, gözden uzak yaşayan kişiler olduğuna da eminim. Bu kişileri dikkate almadan aralarından birkaçını yüceltip onlara “üstün kişi”“itibarı”göstermek bana hiç âdil gelmiyor. Yazgım da böyle. Çalışmalarımın ve başarılarımın popüleritesiyle gerçek olan arasındaki tezat oldukça gülünç...”

 

Gezim boyunca,“Hiçbir Şey Yapmama Sanatı” - Celeste Headlee’nin kitabını okudum. Şu sıralar, yavaşlama ve yalnız kalmanın yararları konusunda çok sayıda kitap okuyorum.

 

Kitaptan şöyle bir alıntı da yapmak istiyorum: “Ben vazgeçilmezim. Meşgulüm, çünkü önemliyim.” “Programımı denetlemem gerekecek.” “Nasılsın? Meşgul.” Boş zamanımızın olmaması ne kadar sıkı çalıştığımızın bir göstergesidir ve sıkı çalışma neredeyse anında saygı uyandırır. Dinlenmek ve tatmin olmak için kendimize alan bırakmıyoruz. İki yüz yıldan fazla bir süredir devam eden “propagandaların” sonucunda, hareketsizliğin tembellikle aynı şey olduğuna ve boş zamanın utanç verici bir zaman kaybı olduğuna ikna olduk.” 

 

Yaşam, eskiden gün doğumuyla başlar ve güneşin ufukta kaybolmasıyla sona ererdi. Bu bir haftalık kayak gezilerimde yenilenmemin en önemli nedenlerinden biri de “otomatik pilot” yerine kendimle ve doğayla uyum içinde zamanı geçirmem, sessizliğin ve biraz aylaklığın zevkini çıkararak zamanı geçirmem olduğunu söyleyebilirim.

 

İshak Alaton, “Lüzumlu Adam” adlı kitabında zevki şöyle tanımlamış: “Zevk almak ancak zihin ve kültür ile olanaklıdır. Güneşin batışından, denizin hışırtısından ya da satranç oyunundan zevk alabiliyorsanız güneşi kaç paraya batırabilirsiniz? Denizi hışırdatmanın fiyatı nedir? Kalenizle bedavaya şah çekebilirsiniz.”

 

Tüm bu yazımın özetini yine Oya Uysal’ın açıklamaları, Gönül Çil ve Sun Tzu’nun şu sözleriyle tamamlamak isterim.

 

“Bireyin günlük yaşamında, bireysel ve toplumsal olarak yaşadığı tüm çelişkiler, ayırt etmek, yeğleme olanaklarını harekete geçirmek üzeredir. Yaşam, harekettir.Ve bu hareket, evrensel ve sonsuz olana doğru yönlendirildiğinde,kişi de zamansız olan unsurları keşfeder ve gücünü oradan alır. Kişi, bir simgedir. Ve kendi güncel dünyasında yaşadığı tüm çelişkileri, yeğledikleriyle ile aşıp kendi varoluşunu onurlandırabilir.”


"Kültür, sokakta dolanır; almasını bilirsen! Bilim, doğanın her köşesinde var; görmesini bilirsen!"- Gönül Çil

 

“Kendini tanıyınca, tüm ‘savaşları’ kazanacaksın.” - Sun Tzu

 

Sevgilerimle

Taner Özdeş

---

Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü (FaRkLaR.net)
tarafından sağlanmıştır.

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara