Bugün, yüksek tempolu bir gün yaşadım. 7,5 saat eğitim verdim.Eğitimden çıktığımda oldukça yorgundum.Değer verdiğim, yıllardır yanımızda çalışan sevgili Emine’nin kızının düğününe eşimle birlikte gittik.
Yaşamı anlamlı, mutlu ve dolu dolu yaşamanın, kişilere dokunmaktan, mutluluklarını paylaşmaktan ve başkalarına öncelikle karşılıksız vermekten geçtiğine inanırım. Bu inancım, “Yaşam” felsefemdir, yaşam amacımdır.
Bazen de şöyle düşünürüm;
Mutlu olmak o kadar da zor değil. Yeter ki, mutluluğu, kendimizin dışında, başkalarının yaşamına dokunarak, mutluluklarına, gelişimlerine ve başarılarına katkıda bulunarak ya da tanık olarak gerçekleştirelim.
Yaşamım boyunca şuna da tanık oldum.İstediğimiz, düşlediğimiz ve inandığımız sürece, “tanrı/evren/yaratan”, istediğimizi bize cömertçe verebiliyor.
Başarmak isteyen kişiyi çoğu“sorun” engelleyemiyor ya da durduramıyor. Yaşamı, değersiz, amaçsız ve çabasız yaşayarak düşlerine kavuşacağını düşünenlere, yaşam ya bir tokat atıyor ya da bir düş kırıklığı yaşatıyor.
“Ben, bunu hak etmiyorum!” diyenlere yanıtım,
“Henüz kendini yeterince tanımıyorsun/bilmiyorsun!” olur.
Bugünkü düğünde, çalan müzik ile coşkuyla, kendinden geçmişçesine dans eden, zıplayan, çeşitli figürler yapan iki (yeni kuşak) genç kız çocuğunu gözlemledim (yaşları 10-12 tahminimce). Özgürce dans ederken, ne düşünüyor ve düşlüyorlardı? Kaygılanmadan, gelecek korkusunu düşünmeden özgürce, mutlu, korkusuz dans ediyorlardı…Çoğumuzun aradığı mutluluğu, o an için bulmuş gibilerdi.
“Şikâyet eden, söylenen, suçlayan, dedikodu yapan,çevresindekilerin kötülüğünü isteyen” kişilere de yaratan, gereken yanıtı bir biçimde veriyor.
Yaşam, “âdil değil” diye düşünüyorsanız,öykünün sonuna kadar bekleyin.
Mutsuzluk, bir kişiye verilebilecek en büyük ceza; mutluluk da en büyük ödüldür.
Yaşamı, sadece “maddi” değerlerle görürsek, o zaman çok şey kaçırdığımızı söyleyebilirim.
Mutluluk, çok fazla şeye sahip olmak değildir; az ve ufak şeylerle yetinebilmektir.
Bu akşam, sevgili Emine’nin kızının düğününde bu düşüncemin doğru olduğunu bizzat deneyimledim.
Mutluluk, sürekli haz ve zevk peşinde koşmaktan çok daha fazlasıdır. O nedenle de herkese kısmet olmaz!
Ne zaman ki mutluluğu aramazsak, o zaman kapımızı çalar.
Maddi olanlarla mutlu olabiliyorsak, bunu sürdürebilmenin tek yolu, her gün dozunu biraz daha artırmaktır!
Yetersiz kaldığımızda, mutluluğu yanlış yerde aradığımızı söyleyebilirim.
Jeffrey Pfeffer(Stanford Üniversitesi)(Prof.), zamanın tarifi konusuna şöyle değiniyor:
“Zamanın karşılığını daha çok para olarak görmeye teşvik edilmiş kişiler, tahammülsüz ve stresli olabiliyor. Daha çok çalışıyor ancak gönüllülük ya da müzik dinlemek gibi yararlı etkinliklere daha az zaman ayırıyor.”
Mutlu olmak için sen ne yapıyorsun?
Mutluluğun formülünü şöyle yazsak;
“Kendin dahil, her şeyi sevebilmek...”
Sevgilerimle,
Taner Özdeş
---
Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü (FaRkLaR.net)
tarafından sağlanmıştır.
Comments powered by CComment