Odaklanabilmenin Getirdiği Özgürlük...

 

G-Mall Mac Spor Kulübü’nün soyunma odasında siyahi birine rastladım. Son zamanlarda, yabancı üye sayısı çok arttı ve her dilden konuşana denk gelmek olası. Çok sesli, farklı kültürlerden, din, ırk ve ülkeden gelen kişilerin aynı ortamda olması da büyük bir zenginlik olarak “görülebilir”. Farklı ulus ve kökenden gelen kişilerin,aynı coğrafyada olduğu çok sayıda gelişmiş ülkeye tanık oldum; Fransa, Hollanda, İngiltere ve Amerika.

Gülümseyerek, “Merhaba” dedim. “Nerelisin?” “Londra’da yaşıyorum.” “Burada ne yapıyorsun?” “Kız arkadaşım için buradayım.” “Ailen nerede yaşıyor?” “Katar’da”.

Bu kadar çeşitlilik sıra dışı değil mi? Bugün için olmayabilir. Ayaküstü sohbet ettik. Kız arkadaşı, mimardı. Kendinin ne iş yaptığını öğrenemedim. Ama bana farklı bir bakış açısı kazandırdı. Bazı düşünce “alışkanlıklarımı” sınama olanağı verdi.

Dünyanın ve Türkiye’nin nereye gittiği konusunda bir katkı olabilir düşüncesiyle bu konuşmayı da paylaşmak istedim.

Birinin nerede doğduğundan çok, nerede yaşadığı, nerede okuduğu ve nerede çalıştığı daha önemli duruma geliyor. Bir kişinin karakteri, kişiliğini, inanç ve değerlerini ve sonra da tutumlarını etkiliyor. Karakterini, bunların dışında, ailesinden gördükleri ve almış olduğu eğitimler, çevresi ve edindiği deneyim ve de alışkanlıkları biçimlendiriyor.

“Gerçek şu ki, sürdürebilir bir yaşam, kişinin çevresiyle uyumuna bağlıdır.”- Christopher Alexander

İnsanı öteki var olanlardan farklı kılan da bu karmaşık yapısı. Kişilerin düşünce, duygu ve davranışlarını, bilincinden çok, bilinçdışı yönlendirebiliyor. Bilinçdışımızı,“deneyimlerimiz, alışkanlarımız ve inanca dönüşen düşüncelerimiz” oluşturuyor. Bazı alışkanlıklarımız zihnimizle kalmıyor, gövdemizde sürekli yaşadığımız “duygusal deneyimler” yoluyla bazı (olumlu/olumsuz) alışkanlıklarımızı belirleyebiliyor.

Kişinin “konfor alanı”nda (“güvenli bölge”) kalmak “istemesinin” en önemli nedenlerinden biri de çoğu alışkanlığından “vazgeçmek istememesi”.

Bir de “ihtiyârımız[< Hayır!]”(yapmayabilme becerisi/bilgisi) var. Araştırmalar, ihtiyârını devrede tutanların, arzularına karşı daha çok direnebildiğini ortaya koymuştur. Bu kişiler, ihtiyârını âcil durumlar için değil okulda ve iş yerinde süreklilik oluşturmak ve olumlu alışkanlıklar edinmek için kullanır. Yani, başka bir deyişle ve ne yazık ki bazı olumsuz “alışkanlıklar”, insanın ve kişinin en önemli/öncelikli yetisi olan ihtiyârını devrede tutmamasına dayanıyor.

İhtiyar, yaşamımızın vazgeçilmez bir yönü. İhtiyârını (ya da özdenetimini) daha çok devrede tutabilen zihinler/kişiler, daha mutlu ve sağlıklı oluyor. Daha özverili olup daha güçlü ilişkiler kurabiliyor. Stresi, riskleri, krizleri ve antlaşmazlıkları daha iyi yönetebiliyor.Daha uzun yaşıyor, kötü alışkanlıklardan uzak durabiliyor. İhtiyârımız, kendimize verdiğimiz sözleri tutmamıza olanak sağlıyor. Tüm bu nedenlerden ötürü olumlu ya da olumsuz alışkanlıklar, her anlamda çok etkili. Öz denetimimizi,bazı olumsuz/kötü “alışkanlıklarımız”nedeniyle kaybedebiliyoruz. - Buradaki “alışkanlık”sözcüğünü, kendini (farkında olmadan ya da bilinçsizce) tekrarlayan olumsuz, kararlılığı, yetkinliği ve geçerliliği olmayan yanlış/kötü “davranışlar” için kullanıyorum. -

Alfred Nort Whitehead’in şu sözü,“alışkanlıkları” çok iyi anlatmış: “Uygarlık, düşünmeden gerçekleştirdiğimiz eylemlerin artışı ile gerçekleşir.” Şunu demiş oluyor. Çoğunlukla “düşünerek” yaptığımız bazı “davranış, tutum ve eylemler” bile bizi yeterince yansıtmaz.

Akşam bir yemeğe davetliydim. Taksiyle gitmeyi yeğledim. Taksi bulmak, eskisi kadar kolay değil. Bu sorunu, “Bi Taksi” ve “Über” bile çözemedi. Sürücü, iki kere “adam dövmekten”suç kaydı olduğunu söylediğinde, gerilsem de yolculuğun kısa olduğunu anımsayarak dayanmayı yeğledim. Oldukça konuşkandı.Konuşmasının özeti,“kendinin öteki sürücülerden bir farkı olmadığı ve bu düzende kendi gibi kişilerin çok olduğu”nu söylemesiydi. Bir yandan da kendince “toplumsal ders vermek”ten geri kalmadı. “Bazı donanım gerektiren mesleklerin (doktorluk, avukatlık) ve var olan sağlık alanının tamamen para üzerine kurulu olduğu”nu da söylemeden geçemedi. Aracını sürerken de yüreğimi ağzıma getiren tehlikeli ve sorumsuz sollamaları da görmemezlikten gelmek zorunda kaldım. Dönüş yolunda ise tam tersi, oldukça kibar, saygılı ve çevresine saygılı bir sürücü ile evimize güvenli bir biçimde ulaştık. İki sürücünün de değerleri ve alışkanlarının farklı oluşu,bazı tutumlarındaki farklılık için bir neden olabilir miydi?

Salgın, kripto para, yeni kuşakların yarattığı değişim, artan göç, e-ticaret ve sayısı “sınırlı”“ultra zenginler” ve bu hızlı değişim içinde kendimize bir yön arıyoruz. İnançlarımızı, alışkanlıklarımızı ve değerlerimizi sorguluyoruz. Öte yandan, dünyaya meydan okuyan yeni kuşak gençlerin düşünme biçimi ve tutumları bizden çok farklı.

Şirketimize bir yazılım güvenlik mühendisi arıyoruz. Adaylarla son görüşmeyi ben yaparım. Görüştüğüm aday, 27 yaşındaydı. Özgeçmişine baktım ve her sekiz ayda bir iş değiştirdiğini gördüm. Çalıştığı şirketler itibarlı. Neden iş değiştirdiğini sorduğumda, öğrenme süreci bittiğinde ya da önüne yeni proje gelmediği zaman iş değiştirmeyi yeğlediğini söyledi. Benim için çok farklı bir bakış açısı. Adayların ilk sorularından biri de nereden çalışacağı. Gençlerin çoğunluğu, sadece ofisten çalışma seçeneğine çok sıcak bakmıyor. Bunun nedenleri arasında yolda geçen zaman, kalabalık ve sağlıksız toplu ulaşım araçları, iş/yaşam dengesi ve özgürlüğünü sayabilirim. Sadece evden çalışan biri, işinde çok başarılı ve verimli olabilir mi? Sadakat ve şirket kültürü, evinden çalışanlarla yaratılabilir mi?

YouTube kanalımda, canlı yayın konuğum olmuş Hümeyra Kurtyılmaz (Netflix Yetenek Sağlama Yöneticisi) ile sohbet ettiğimizde, teknoloji şirketlerinde iş değiştirme süresinin iki yıl, yedi ay olduğunu, bu sürenin de kabul edilebilir bir süre olduğunu söyledi. Yirmi iki yıldır Infonet’in Genel Müdürlük görevini yürütüyorum ve Infonet, bir teknoloji şirketi. Hümeyra’ya şu soruyu da sordum: “50 yaşına gelmiş biri, yirmi yaşından itibaren üç yılda bir iş değiştirse, elli yaşında on iş değiştirmiş olacak. Bu kadar iş değiştirmiş bir kişiye bakış açınız nasıl olurdu?” Yanıtı: “Olumsuz olmazdı. Bizim odaklandığımız nokta, kişinin yetenekleri, kendini geliştirmedeki gizil gücü ve uyum sağlama yeteneği.”

Hümeyra’nın bu sözlerine katılıyorum.  Kendine bir şey katmadan ve geliştirmeden aynı görevde yıllarca bir kurumda çalışmış birinin katkılarını olumlu yönde değerlendirmek ne kadar doğru olabilir? “İş dünyasına bakış açımızı değiştirmeliyiz!” diye düşünmeye başladım. Bazı alışkanlıklarımın da benim düşünce, duygu ve davranışlarımı etkilediğini söyleyebilirim. İş dünyası konusunda bazı “inanç, alışkanlık ve değerlerimizi” tekrar gözden geçirmenin zamanının geldiğini de düşünüyorum.

“Her birey, yaşamında bir yere varır. Çok az kişi bilerek bir yere varır.”- Andy Stanley

Kişinin, bir işte doğru yönde ilerlemesi için tutkulu ve yetkin olması yeterli değildir. İkisinin de olması gerekir ya da enerjimiz ve başarı gücümüz zarar görecektir. “Tutku” derken, sevdiğimiz,bize enerji veren işlerden söz ediyorum. Yetenek, bir işi yapabilme olanağıdır. Yeterlilik, sadece bir işte yetenekli olduğumuz anlamına gelmez, aynı zamanda öteki kişilerin ölçebileceği ve ödüllendirebileceği sonuçlar da ürettiğimiz anlamına gelir.Yetenek, tek başına beceriyi gösterirken; yeterlilik, beceri artı katkıya işaret eder.

Yeni kuşak ne istiyor?

“Seçebilme ve yeğleyebilme olanağı”.

Kendi yaşamında olduğu kadar iş yaşamında da aynı olanaklarıbekliyor. Kişinin, daha çok zamana sahip olabilmek için, ek zamanında ne yapacağına karar vermesi gerekir. Bunun dışında, fazla zaman, kişinin verimliliği ve yaşam niteliğini artırmaz. Kişi, zamanını ve enerjisini nereye odaklamak istediğine karar vermeli.

“Önce yaşamımızı tasarlamalı, sonra da çalışmalarımızı hedeflerimize göre uyarlamalıyız.”

Çoğumuz, yaptığımız etkinliklerin, yetenek ve tutkularımıza ne kadar uygun olduğunu düşünmeden yapar. Sıradan bir taksi sürücüsü, para kazanmak zorunda olduğundan, yaptığı işi pek sorgulamaz, sürekli söylenir, şikâyet eder, yolculara zaman zaman kötü davranır, sürüşü konusunda kurallara pek uymaz, öteki araçlara saygılı davranmaz. Sürücülüğü ciddiye alan ve işini tutkuyla yapan kişilere de rastladım. Kullandığı aracı oldukça temiz tutan, yolcularına kibar davranan ve aracını sürerken çevresine saygılı sürücüler istisna olabilir ama var.

Her bir kişinin daha üretken ve daha verimli olabilmesi için yaptığı işlerde, hem tutkusunun, hem de yeterliliğinin olması gerekir. Böyle olmazsa bunun sonuçları neler olur?Bir kişinin ilerleyebilmesi için aşağıda değineceğimiz doğru bölgelerde olması gerekir. Tutku ve yeterlilik yüksek olduğunda, bu en çok istenilen iş durumuna gelirken, ikisi de azaldığında, görevlerimiz yüklenti gibi olur.

Yeterlilik, bir işi yapmaktan ne kadar hoşlandığımızı tanımlamaz; ne kadar iyi yaptığımızı yansıtır. Son derece tutkulu olduğumuz bir iş olabilir ama eğer özellikle bu konuda yetenekli değilsek, hiç kimse bunu yapmak için bize para ödemez. Yetenek,bazı yapabileceklerimizin göstergesidir.

YÜKLENTİ(ANGARYA[Yun.]) BÖLGESİ: Bir görevde hem tutkumuz, hem de yeterliliğimiz yoksa o iş, sadece bir incitim/eziyet olması dışında çoğu kişi için verimsiz işler sınıfına da girer. İşini sevmemesine karşın yapmak zorunda olan kişiler olduğu gibi bunun tersi olan durumlar da yok değildir.

İLGİSİZLİK BÖLGESİ: Uzman olduğumuz ancak o kadar tutkulu olmadıklarımızdan oluşur. Elbette, bu görevleri belki de çalışma ortamımızdakilerden daha iyi yapabiliriz ancak enerjimizi tüketir. Peki neden? Çünkü yeterince tutkumuz yoktur.

OYALANMA BÖLGESİ: Tutkulu olduğumuz ancak ne yazık ki çok az yeterliliğe sahip olduklarımızdan oluşur. Pazarlamaya karışmaktan vazgeçemeyen finans yöneticisi ya da grafik tasarımına karışan satışçı örneğini verebilirim.

EĞİLİM BÖLGESİ: İşimize, ailemize, çevremize ve belki de dünyaya en önemli katkımızı yapmak için benzersiz beceri ve yeteneklerimizi ortaya çıkarabilecek tutku ve yeterliliğimizin kesiştiği noktadır. Hedefimiz özgürlükse onu deneyimleyeceğimiz yer, burasıdır.

GELİŞİM BÖLGESİ: Eğilim bölgemizin dışındaki işi ölçmek ve gizil gücümüzü açığa çıkarabilmek üzere ona doğru ilerlemenin yolunu bulmaktır. Yüksek yeterlilik fakat düşük tutkuya ya da yüksek tutkuya fakat düşük yeterliliğe sahip olabiliriz. Zaman ve yeterince uygulamayla eksik yönlerimizi de güçlendirebiliriz. Öğrenmeye açık ve istekli olmak, açık düşünceli kişinin gelişim bölgesinde ilerlemesini ve uzmanlaşmasını sağlar.

İşimizi severek yapmak da buradan geliyor. Hem yetenekli olduğumuz, hem de tutkuyla yaptığımızişlerde,bunların eş zamanlı ve yoğunluklu yapılmasından zevk de almaya başlıyoruz.

Kişinin kendini tanıması bu nedenle çok önemlidir. Zamanımızı ve enerjimizi, Eğilim bölgemizde odaklamak,olumlu sonuç getirecek ve özgürlük sunacaktır. Bu, daha az yorularak daha fazlasını başarmanın anahtarıdır. Olumlu alışkanlık kazanmanın da daha önemli yararı, daha az enerji tüketerek, işlerimizi daha verimli biçimde yapmamızı sağlamasıdır.

Gerçek verimlilik, Eğilim bölgemizde olanlardan daha fazlasını ve kalan öteki her şeyden daha azını yapmakla ilgilidir.

Sınırlı inanışlarımız da açığa çıkarabileceğimiz olanak ve gücümüzü sınırlar.Daha büyük ve daha iyi işler gerçekleştirmemizi engeller.Yanlış, daraltıcı sınırlar koymamıza neden olur.

Günümüzde, internet, teknoloji, salgın, göç, yeni kuşakve çok fazla konuda bazı “sınırlar” kalkıyor, “alışkanlıklar, inançlar ve değerler”değişiyor. Bu dönemde, ben de yeni bir tanımı yaşamımıza sokmak istiyorum; “Odaklanma olanağı”: (yeni olumlu alışkanlıklar kazanarak,  tutku ve yetkinliklerimizi bilerek) daha fazlasını başarırken, daha az yorularak yaptığımız işlerden zevk alabilmek ve neşe içinde yaşamımızı sürdürebilmek.

Her Pazar günü, düzenli etkinliklerimden biri de GMall Mac’e yüzmeye gitmektir. Yüzme alıştırmaları yaparken, biranda el paletimin lastiği koptu. Havuz görevlisine iki üç kere (bağırarak) seslendim. Sesimi duyuramayınca, havuzdan çıkıp gergin bir biçimde aldım. Alıştırma sonrasında,aynı zamanda yüzme hocası olan görevlinin yanına gittim. Yaşadığım sorunu güleryüzlülükle anlattım (aslında kızgındım). Bana dönerek, “O sırada kulaklıkla bir kayıt dinlediğinden, duymadığı”nı rahat bir biçimde söyledi. Ben de üyelerle ilgilenmesinin daha doğru bir davranış olduğunu kibarca söyledim.

Bana döndü, tam olarak şu sözcükleri kullandı: “Canım sıkılıyor, zaman geçmiyor!”

Yazımı bu kadar açık ve belirgin anlatan bir durum/sorun olamazdı.

Bu yazımı, işini sevmeden değil severek yapan kişilere sunuyorum.

 

Sevgilerimle,

Taner Özdeş

 

 ---

 

Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü (FaRkLaR.net)
tarafından sağlanmıştır.

 

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara