Bir Girişimcinin Başarısızlık Öyküsü...

 İş yaşamımda kırk yıla yaklaşıyorum. Bu yazıyı yazma amacım, girişimci olmak isteyen kişilere ışık tutmak. Düşünce ve duygularımı samimice paylaşmak...

Çoğu kişinin okul sonrasında önüne çok sayıda seçenek çıkabilir. Okul öncesinde çalışmış olanlar ise daha deneyimlidir.Çünkü iş dünyasının nabzını tutma olanakları oluşmuştur. Ne istediğini ve istemediğini görme fırsatı elde etmişlerdir. Kariyerim boyunca farklı alanlarda çalıştım. Ünilever, Dow Jones gibi uluslararası şirketlerde de çalıştım. O nedenle, iş dünyasının çoğu aşamasında çalışmış, üç start-up şirketi zirveyi taşıma gururunu da yaşamış bir iş insanı olarak iş dünyasına objektif baktığımı düşünüyorum. Yazacağım öykü, girişimci olarak başarısız olduğum bir deneyimdir.

 

Babam, başarılı bir profesyoneldi. Türkiye’nin önde gelen tekstil şirketlerinidoruğa taşımıştı.Mensucat Santral, Kom, İGS. Bunun dışında, Türkiye’nin önde gelen dernek ve meslek örgütlerine başkanlık yapmıştı. (Türkiye Giyim San. Derneği Kurucu ve Yönetim Kurulu Başkanlığı, İstanbul Sanayi Odası Meslek Grubu Başkanlığı, Rotary Kulüp Başkanlığı, Galatasaray Kulübü Divan Üyesi). Babam ile birbirine yakın süreçler yaşadık sanırım. Ben biraz daha şanslıymışım. Babam en tepedeyken, profesyonel yaşamını sonlandırıp kendi işinin patronu olmuştu. Ama bazı koşullar beklediği gibi olmadı. İkimiz de doğru ortakları seçememişiz!

 

Babam, Türkiye’nin önde gelen iş insanları ile tekstil alanında, koltuk üretim işine girdi. İlk başta işler çok iyi gidiyordu. Şirkete, ben ve kız kardeşim de ortaktı. O zamanlar, profesyonel olarak Dow Jones Telerate’de çalışıyordum. Kendi işimin patronu olma düşleri kuruyordum. Bir yandan işime devam ediyor, bir yandan da babamın işinin başına ne zaman geçebilirim diye düşünüyordum.

 

1994 yılı krizi, çoğu şirket gibi babamın şirketinide vurdu.Hisselerini satarak şirketten ayrılmak zorunda kaldı. Kaybettiği sadece işi değildi. Mal varlığının büyük bir bölümünü de kaybetti. Yaşamış olduğumuz bu üzücü deneyim, bilinçaltımı olumsuz etkiledi. Girişimci olmak konusunda çekincelerim kaygıya dönüştü. Bu kaygımı yenmek için sürekli kendi şirketimi kurma düşleri kuruyordum.

 

Kariyerime devam ettim. 2010 yılında, bir arkadaşımdan iş teklifi aldım. Bir ortak arıyorlardı. Ortakların arasında Atlantis Yapım’ın ortaklarından Erdal Bozkuş da vardı. Tarkan da içinde olmak üzere o zamanın çok sayıda megastarının konserlerini Açıkhava’da organize ediyorlardı. Şirketimizin adı, “Ekoloni”ydi. Fırsat siteleri furyası başlamadan proje bana anlatıldığında çok heyecanlandım. Sonra projemi eşime anlattım. O da ortak olmak istedi. Öteki ortaklarımız, konularına hâkim ve kendi işinde marka kişilerdi. “Güçlerimizi birleştirdiğimizde önümüzde kimse duramazdı.”😊

 

Bu yazımı yazarken Google’a da baktım. Çok fazla bilgi yoktu. Sonra, Ekşi Sözlük’e baktım. Şu yazıyordu: “Önümüzdeki hafta (25/05/2010) açılacak sadece İstanbul’da hizmet verecek olan ve kentteki fırsatları en az yarı fiyattan üyelere sağlayacak kampanya ödülü olarak da Açıkhava konserlerine götüren site. İ-Pad, Ajda konseri, Volkan Konak konseri, Carte D'or festivaline bilet falan adamlar uçmuş yahu değerlendirmek lazım.”

 

Zihnimde, “Bu iş tutar!” dedim. Yok satan Tarkan konserleri sadece Ekoloni’de satılacaktı. Biz kurduğumuzda sektörde bizden başka iki şirket vardı. 60.000 TL (1 USD = 1.5 TL) $40.000 sermaye koydum. Öteki ortaklar para koymadan farklı yatırımlar yaptı. O zamanlar da şu anda yaptığım işi yapıyordum. Görevim, iş geliştirmek ve iki kişilik satış ekibini yönetmekti. Şirketi kurduktan sonra sektöre yurtiçi ve yurtdışından birçok şirket girdi. Grupanya, Groupfoni, Yakala.co. Bizim ne sermayemiz, ne de ekibimiz bu devlerle yarışacak durumda değildi.

 

Elimizde çok önemli bir koz vardı; “Tarkan”. Bu işe para yatırmamın ana nedeni de buydu. Ancak, Erdal sözünü tutamadı. Tarkan konserlerini ayrıcalıklı (exlusive) olarak Ekoloni satacaktı.Düşüncesi doğmadan öldü. Geniş çevreye sahip olmama karşın iş planımız düşündüğümüzden çok farklı gelişti. Güçlü rakiplerimiz her yerde önümüzü kesiyor, bizimle çalışma koşulunu koyuyordu. Tek tek kapılar yüzümüze kapanmaya başladı. Ortaklar önce inancını kaybetti. Elimizdeki sermayenin hepsini kaybettik. Hatta zarara geçtik. Bir gün artık yeter dedim ve şirketi bir gecede kapatma kararı verdim.

 

Pes etmeyi pek sevmem. Şirketin başına atadığımız yönetici ortak, işini düzgün yapmadı. O da bir yerde profesyonel yönetici olarak çalışıyordu. Benim dışımdaki ortakların iş çok umrunda olmadığından, uzaktan yönetmeme karşın daha çok işin içine girdim. Cumartesi ve Pazar günleri de işe destek olmak için çalışmaya başladım. Bir çıkış yolu bulmaya çalıştım.Bu konuda yeterli deneyime sahip değildim. İşin dinamiklerine ve stratejisine de hâkim değildim.

 

Bu işe inanan kurumlarda bu fırsat kampanyaları sonucunda nitelikli yeni müşteriler beklerken, sadece “fiyat o daklı” niteliksiz ve uzun vadede yeğlemeyecekleri potansiyel müşteriler mekânlarına geldiğinde, onlara kötü davranmaya, söz verdikleri gibi öteki müşterilere göre farklı davranmamaya ve olabildiğince kötü hizmet vermeye başladı.

 

“Fırsat siteleri” işinin aslı neydi?

İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesi Burak Leblecioğlu(Dr.), alan çözümlemesi konusunda gözlemlerini şöyle paylaşmıştı: “Çok sayıda ürün ya da hizmetin,sınırlı sürelerde yüksek indirimlerle satışa sunulduğu fırsat siteleri, çevrimiçi alışverişin çeşitlenmesi ile birlikte giderek daha da önemli ve dikkat çekici bir role bürünmüştür. Günümüzde çevrimiçi platformun yeni sayılabilecek iş modellerinden biri olarak karşımıza çıkan “Fırsat Siteleri”; kullanıcılarına yüksek indirimli günlük fırsatlar sunması, işletmeler için yeni bir reklam aracı olarak kullanılabilmesi, firmaların âtıl kapasitelerini doldurmaya olanak tanıması,tüm bunlara bağlı olarak yeni ve başarılı bir iş modeli olarak karşımıza çıkması nedeniyle araştırmacılar ve uygulayıcıların dikkatini çekmeyi başaran olgulardan biridir. Şirketler için avantajlar sunmanın yanı sıra tüketiciler için de çok fazla deneyim fırsatı ve fiyat avantajı barındıran ve de tüketici davranışlarını etkilemesi yönüyle dikkat çeken fırsat siteleri günümüzde hem üretici, hem de tüketici cephesinden birçok yönüyle incelenmeye değer bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.”

 

Çok mantıklı değil mi?

Amerika’da pazarlama öğrenimi görmüş, yirmi beş yıl iş deneyimine sahip üst düzey yönetici olarak bana da anlatıldığında aynı şeyleri düşündüm. Fakat iş dünyasının kuralları böyle işlemiyordu. Farklı ve stratejik bir gözle dışarıdan bakmadığımız sürece iş planında sadece olumlu şeyleri görüyoruz. Çok kısa sürede başarı ve paraya kavuşacağımıza inanarak başlıyoruz. İş planımızı, takımımızı, ülkümüzü(vizyonumuzu) yeterince irdelemeden yüksek bir inançla işi kuruyoruz.

 

Bu başarısızlık girişiminden aldığım en önemli dersler şunlar oldu:

  • Tanımadığın kişiler ile iş kurma!
  • Bilmediğin işe girme!
  • Başında olmadığın ya da başına işi bilen bir kişi bulmadan en başarılı işlerin bile en ufak krizde batabileceğini unutma!
  • Sınırlı sermaye ile bir işe girme!
  • Strateji, satışın ve pazarlamadan çok daha önemli olduğunu her zaman anımsa!

Daha önce zirveye taşıdığım şirketlerin de yaptığı çok sayıda stratejik hata olmuştu. Ancak, güçlü sermayeleri sayesinde ayakta kalmayı başarmışlardı.

 

Şirketi 2010 yılında kurmuştuk. Ömrü iki yıldan kısa sürmüştü. O kadar üzülmüştüm ki, bir gün üzüntüden hastalandım ve hiç bilinmeyen bir cilt döküntüsü yaşadım. Babamın başına gelenlerin yanında konuşmaya değmeyecek kadar ufak bir iş ve batırılan para da çok önemli değildi. Ancak alınan dersler,benim için çok değerliydi. Bir üniversite okuma parasının karşılığında dersimi almıştım. Daha sonra,“Taner Özdeş Akademi”yi kurdum. O işte de ortağım kısa bir süre sonra ayrıldı. Ben de farklı bir iş örneği ile devam ettim. Aynı hataları yapmadan yoluma devam ediyorum.

Profesyonel yönettiğim şirketlerde ise elde ettiğim başarıya bakınca farkı şuydu. Şirketi birlikte yönettiğim kişiler, doğru kişilerdi. İşin başındaydım. İşin başında olmak ve yaptığımız işi bilmek çok önemli. Hata bile yapsak, hızlı bir biçimde hatamızdan dönme olanağımız bulunuyor. Dışarıdan yönettiğimizde ve işimizi başkalarının yönetimine bıraktığımızda böyle bir olanağımız bulunmuyordu.

 

Yönettiğim şirketlerde neleri daha iyi yapabilirdim?

İnsan kaynağı konusunda daha dikkatli ve stratejik seçimler yapabilirdim. Onca iyi çalışanı kaybetmemem gerekirdi. Daha cesur ve uzun vadeli yatırımlar yapılabilirdi. Kendi ürün ve hizmetlerimizi geliştirebilirdik. Para kazanmamız, büyümemiz, şirketi doğru yönettiğimiz anlamına gelmez. Konfor alanımızda kaldığımız sürece ve yeni yatırım yapmadığımız sürece o şirket gerçek potansiyeline ulaşamaz.

 

Bugün iş dünyasına baktığımda da çoğu konuda yol ayrımına geldiğimizi görebiliyorum.

  • Uzaktan ya da hibrit iş örneği konusunda her şirket gibi bizde arayış içindeyiz.
  • Finansman ve insan kaynağı maliyeti çok ciddi bir tehdit. Bu konuda çözümler bulmalıyız.
  • İnovasyon ve ar-ge konusunda (yeterince) yatırım yapmadığımızdan, uzun vadede önümüzü görmekte zorlanıyoruz.
  • İş modelimiz ve stratejimiz konusunda emin olmak istiyoruz.
  • Rakiplerimizin çoğu küresel oyunculara satıldı. Tedarik ve finansman konusunda rakiplerimizle rekabette geri kalıyoruz.
  • İş modelimiz ve süreçlerimizi teknolojiden yararlanacak biçimde tekrar düzenlememiz gerekiyor.
  • Türkiye’nin dışında da etkin olmak zorundayız.

 

Nereye geleceğim? Bir girişimci ve kırk yıllık iş deneyimine sahip bir kişi olarak zihnimden hangi sorular geçiyor?

  • Bireysel başarı dönemi bitti.
  • Tek adam dönemi bitti. Şirketleri başarılı kılan, takımlardır.
  • Çalışanını tanımak, en az müşterilerini tanımak kadar önemlidir.*
  • Hiçbir pazarın hakimiyetini stratejik olmadan uzun süre sürdüremiyoruz.
  • Kurum kültürü, risk yönetiminde en önemli koruyucu düzendir.*
  • Fiyat rekabeti, tüm şirketlerin sonunu getiriyor. Fark ve değer yaratmak zorundayız.
  • Hibrit yapıya geçmek zorundayız. Yoksa çalıştıracak kimse bulamayız.
  • Amerika ve Avrupa’daki gibi üst düzey yöneticilere Ayrıcalıklı pay** vermek zorundayız.
  • Hiçbir çalışanı sadece maaşla uzun süre tutamayız.

 

Kendimi hangi yönde başarılı buluyorum?

“İyi bir satışçıyım ve krizlerde soğukkanlılığımı kaybetmeden cesur ve hızlı kararlar alabiliyorum.”

Bu yazıyı yazma amacım, girişimci olmak isteyen gençlere biraz ışık tutmaktı.

QNB Finasbank’ın CEO’su Ömer Aras’ın şu sözü ile yazımı sonlandırmak isterim:

“Yaşam, düz çizgi değil eğridir!”

 

Sevgilerimle,

Taner Özdeş

 

(*) “Deneyimler” -Ömer Aras kitabından alıntıdır

(**) Opsiyonlu hisse senedi

 ---

 

Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü (FaRkLaR.net)
tarafından sağlanmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara