Zaman Sihirbazı Olmak İster Miydiniz?

Yaşamım boyunca iki şeye çok daha fazla önem vermişimdir: “Zamanımı çok daha iyi yönetmeye” ve “Para biriktirmeye”. İkisi de birbirine çok benzeyen araç, düzen ve duygusal denetimigerektirir.

Birey, düşünce, mantık, duygu ve dürtüleri, karar, yeğleme ve seçimlerinde kullanır.

Yaşam, yeterince âdil koşullarda sürdürülemese de bir yere kadar çoğumuz karar ve yeğlemelerimizde bazı doğrudan dayatmalar altında değiliz. İstisnalar da var fakat bu yazımı nispeten daha âdil ve uygar ülkelerde yaşayan kişileri göz önünde bulundurarak yazıyorum.

Yoksul olmak ile özgür olmak arasında uyuşan/uyuşmayan konular vardır. Yeğleme ve karar verebilme itibarıyla, her bireyin temel olanak ve hak olarak özgürlük içinde olduğunu düşünüyorum.

Bir hafta, herkes için 168 saattir. 168 saatimizin olması demek, her birimizin de bu kadar saati yeteri ve gereği kadar verimli, etkili kullanacağıanlamına gelmez. Zamanı lehimize kullanmanın yolu, öncelikle kendimize ayıracağımız zamanın ötekilere ayıracağımız zaman kadar değerli olarak kabul edilmesi ve dikkate alınmasıyla başlar.

Kendimize hangi zamanı ayırmamız gerek?

  • Boş zaman (dinlenme, hobilerimizle uğraşma, müzik dinleme, yürüyüş, TV izleme vb., kendimizle baş başa kalma, planlama vb.)
  • Derin düşünme zamanı (Nereye gidiyoruz? Ne yapmalıyız? Hangi sorumlulukları almalı ve eylemleri yapmalıyız? vb.)
  • Aileye ayrılacak zaman
  • Kitap okumak
  • Toplumsallaşma (arkadaşlarla, ağ ve bağ kurma, dernekler vb.)
  • Kişisel Yönetim ve Gelişim/Kişisel bakım
  • Eğlenme
  • Uyku
  • Spor, Yoga, Meditasyon, Pilates vb.
  • Kültür ve Sanat
  • Tatil

Soru şu...

Haftalık programımın ne kadarını, “kendime” ayıracağım?

Kaçımız, haftalık düzenleme yaparken önceliği kendine veriyor?

“Önce kendi zamanımı planlıyorum!”

Neden?

“Zaman esnemez, enerji ise bir yere kadar esner!”

Enerjimi gün boyu yüksek tutabilirsem, yaptığım işlerde daha verimli olabilirim ve kendime ayıracağım zamanı da koruyabilirim.

Zaman konusunda amaç ve hedeflerimizi belirlemek, sonra da plan yapmak ve olanak sunduğu kadar gereksiz zamanımızı çalan kişi ve isteklere “Hayır!” diyebilmek cesaretini de göstermek durumundayız.

“Zaman yönetimi”, para yönetimi gibidir. Kazandığımız paranın bir bölümünü, ancak maaşımız elimize geçmeden birikim hesabımıza aktarabilirsek para biriktirebiliriz. Yoksa tasarruf edemeyiz. Zamanı da aynı biçimde yönetmemiz gerekir; belirli etkinliklerimizi ve kendimize ayırdığımız zamanı düzenlemezsek, o daha değerli ve verimli kullanabileceğimiz zamana hiçbir zaman sahip olamayız. Özetle, önce yapmak istediklerimize öncellik vermeliyiz, ancak bu biçimde,zamanın denetimi bize geçer.

İş dünyasında, bir günde kaybedilebilecek süre, üç saat ya da biraz üstüdür. Gallup’a göre, yaklaşık yarımız, yapmak istediğimiz işi yapmak için yeterli zamanımız olmadığını söylüyor. 35-54 yaşları arasında olanlar ya da 18 yaşından küçük çocukları olanlar için bu oran yüzde 60 civarında. Amerikan Psikoloji Derneği tarafından yapılan ankete katılan on kişiden altısı işyerinde stresli olduğunu söylerken, neredeyse her on kişiden dördü, bunun bir kerelik projelerin sonucu olmadığını söylüyor. ABD’de çalışanlar, her gün e-postalarını denetlemek için altı saatten fazla zaman tüketiyor.

“Verimlilik, iş ya da yaşamda daha fazla iş yapmakla ilgili değil doğru işleri yapmakla ilgilidir.”

O nedenle, kendimize sormamız gereken en önemli soru şudur:“Yaşamımda kazanacağım ek zamanla ne yapacağım?”Hedef belirlemez ve düzenleme yapmazsak, ek/özel zamana sahip olamayız. Başka önemli bir soru ise“Neye odaklanmak istiyorum?” Kendi yaşamıma baktığımda üç ya da altı aylık dönemler olarak odaklanacağım en az üç, en fazla beş konu belirlerim. Tüm zaman ve enerjimi buna yatırırım. Yatırırım diyorum çünkü zaman, para gibi bir yatırım aracıdır.

Salgın öncesinde her yıl, iki ya da üç kez denizde yüzme yarışlarına katılıyordum. Bu yılki katılma durumumu değerlendirdim ve ayırmak zorunda olduğum zamanı, alıştırmalar için kullanmam gereken enerjiyi, nelerden vazgeçmek zorunda olduğumu da hesapladım. Sonra da bu yarışlara katılmakla ne kazanıp ne kaybedeceğimi düşündüm. Sonuç itibarıyla, girmeme kararı verdim. Şu anda üzerinde çalıştığım çok sayıda proje var. Var olan zaman düzenlemelerimi de çok zorlayacaktı. Yarışlara önümüzdeki yıl tekrar dönebilirim. Bu da kararımı olumlu yönde etkileyen bir etmen oldu.

“Neye odaklanmak gerekiyor/istiyorum?”

Bu, tamamen bize kalmış bir karar. Bir karar verirsek, zamanımızı ve enerjimizi odaklanmak istediğimiz şeye verebiliriz. Buna da “Odaklanma olanağı” diyoruz. Zamanı olmadığından şikâyet eden kişiler,çoğunlukla zamanı yönetmesini bilmeyen kişilerdir.

Verimli olma çabalarımızın önünde en büyük engellerden biri de zihniyetimizdir; sınırlı inanışlarımız,olası olanaklarımızı sınırlar ve daha büyük, daha iyi işler gerçekleştirmemizi engeller.

Çabalarımızı en çok etkileyen beş inanç nedir?

  1. “Yeterli zamanım yok!”
  2. “Koşullarım buna izin vermiyor!”
  3. “Daha önce denedim.İşe yaramadı!”
  4. “Gerçekten zamanı kontrol edemiyorum.”
  5. “Ben o kadar disiplinli değilim!”

Zamanınızı ve enerjimizi yükseltmek için iki konuda düzenli ve düşünsel (duygusal/tepkiselolmayan) denetimegereksinimimiz vardır.

İletişim

Kişilerin enerji seviyemize etkileri üzerine konuşmadan enerjiyi yönetmekten söz edemeyiz. Çevremizdeki kişiler, iş arkadaşları, müşterilerimiz, arkadaşlarımız, aile üyelerimiz, hatta sosyal medya arkadaşlarımız bile enerji yönetimimizde rol oynar. Bazı kişilerin “söyledikleri ve yaptıkları”, enerjimizi hemen hemen her şeyden daha hızlı bir biçimde artırma ya da boşaltma gücüne sahiptir. Kendimizi, enerjimizi aşağı çeken/düşüren (“enerji emici vampirlerden”) uzak tutarsak, öteki yapmaya zaman bulamadığımız etkinlikler için zaman bulabilir, arkadaşlarımızla ve ailemizle nitelikli ilişkilere yatırım yapmak için zaman ayırabiliriz.

Bazen, çoğu kişinin “arkadaşlık için zamanı olmadığı”nı söylediğini duyuyorum. İletişim kurmak da aynı biçimde uyku ve çalışma gibidir. Yüksek işlev ve etkinlik için önemlidir. Gerçek verimlilik için bazı kişilere de öncelik vermeliyiz.

Her ne kadar bazı işler için“zamanımızın olmadığı”nı düşünsek de yaşamımızdaki eğlenme gücünü azaltmasına fırsat vermemeliyiz. Oyun, resim, satranç, tenis, doğada zaman geçirmenin onarıcı yönde etki ve katkıları vardır. Birkaç dakika bile bu tür etkinliklerle meşgul olsak, yaşamın hızlı, yoğun ve denetimsizakışına bir ara vermek, zihinsel dayanıklılık ve bilişsel işlevlerimizi olumlu etkileyecektir.

Beyin ve zihnin yorgun bölümleri, dinlenmekle kalmayıp öteki parçaları da kullanarak dinlenecek ve güçlenecektir. Ana ve sıradan ilgi alanına giren ışıkları kapatmak yeterli değildir, yeni bir/kaç ilgi alanı da aydınlatılmalıdır. Sağlam kalmak istiyorsak, yoğun programımıza karşın düzenli eğlence, uygulama ve belirli oyun etkinliklerinin girmesine gereksinimimiz var.

“ ‘Hayır!’ diyebilmek...”

Steve Jobs’ın şu iki sözü çok düşündürücü:

“Yapamadığım işlerden de yaptıklarım kadar gurur duyuyorum.”

“Yenileşim(inovasyon), bin şeye ‘Hayır!’ demektir.”

Bazen ve bazı durumlarda, yaşamımızdaki bazı kişileri düş kırıklığına uğratmak da kaçınılmazdır.Bu yüzden kendimiz ya da ailemiz gibi en önemli(öncelikli) olanları düş kırıklığına uğratmamak için daha çok çaba gösterelim.

“Evet!” demek, başka bir şeye “Hayır!” demek anlamına gelir. Örneğin, biri sabah 7.00’de benimle kahvaltıda buluşmak isterse sabah uygulamalarıma“Hayır!” demeden, buna “Evet!” diyemem. Ya da bir müşterinin hafta içi akşam yemeği davetine “Evet!” dersem, eşimle akşam yemeğine “Hayır!” demiş olurum. Gerçek şu ki, “’Hayır!’ demekten uzak kalmayı istesek bile, her ‘Evet!’ dediğimizde, istemeden de olsa ‘Hayır!’ ”demekteyiz.

Kendimize “Evet!” demeden önce şu soruyu sorabiliriz...

Bu fırsata “Evet!” demek için nelerden vazgeçmek zorunda kalacağım? Ya da buna “Hayır!” demek, daha iyi bir şeye “Evet!” dememi sağlayacak mı? Bu dengelerle yüzleşmek, özellikle “Hayır!”diyemeyenlere güç verecektir.

Yaşamda daha çok zamana sahip olmak istiyorsak, yapılması gereken ve “keşke daha çok zamanım olsaydı” demeyerek, gereksiz neleri yapmayacağımıza ya da azaltacağımıza karar vermemiz gerekir.

Bir bahçıvan düşünelim. İyi bir bahçıvan, bitkilerin gereğinden fazla büyümesine fırsat vermez. Bunun yerine, bitkiyi sürekli olarak budar, ölü ve sağlıksız olan her unsuru uzaklaştırır. Evet. Buna budama denir. Bahçıvan, bitkinin sadece en sağlam bölümleri kalana kadar budar. Neden mi? Çünkü ölü ağırlık kaldırıldığında, bitki, gerçekten gelişebilir ve olağan koşullarına ulaşabilir. Aynı durum ve süreç,bizim için de geçerli. Gereksiz olanı keserek, gerçekten gelişmesi gerekenler için alan yaratabiliriz.

Yüzlerce“Yapılacaklar Dizini” uygulaması var. “Yapılmayacaklar ve Yapılmayabilecekler Dizini”ve çözümünü pek göremedim. Sürekli büyüyen yapılacaklar dizini işe yaramıyor. Sonuç itibarıyla önemli olmayan daha fazla iş yapmak, daha fazla zaman tüketmemize neden oluyor. Bu nedenle, “Odaklanma Olanağı”,düzendeki büyük bir bölümü budamayı gerektirir.

Önce yaşamımızı tasarlamalı, sonra da çalışmalarımızı hedeflerimize göre uyarlamalıyız.

“Ek on saatimiz daha olsaydı, neler yapardık/yapmazdık?”

Bu yazı devam edecek…

 

Sevgilerimle,

Taner Özdeş

 

 ---

 

Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü (FaRkLaR.net)
tarafından sağlanmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara