Yaşamı Amaçlı Kılan, Haz mı, Acı mı?

Bu yazımda, fırçamı rastgele savurmak istiyorum. Resim konusunda kendimi çok yetersiz görmüşümdür. Bir gün, sevgili kuzenimiz Nilgün Sabar,“Müzik ve Resim terapisine” davet etti. Yaşamımda ilk kez,resim fırçasını elime aldım. Fırçam ve istediğim boyalarla özgürce ve müzik eşliğinde tuval üzerinde çalışırken kendimi kuş gibi özgür hissettim. Resim yaparken de şunu düşündüm.“Mutlu olmak”, o kadar da zor değilmiş.Önemli(öncelikli) olan, zamanımızı nasıl ve kimlerle geçirdiğimiz...

Okul yıllarımı bilenler için şu andaki Taner oldukça farklı biri. 37 yıllık eşim bile zaman zaman kişisel gelişim konusunda (özellikle kitap okuma yoğunluğum nedeniyle) geldiğim noktaya şaşırdığını söylüyor. Bunun nedeni, okuduğum kitaplar, verdiğim eğitimler, almış olduğum koçluk, üyesi olduğum çok sayıda dernekte aldığım eğitimler ve çok yönlü yaşam biçimim olabilir.

Değişmeyen en önemli özelliklerim, “enerjim, öğrenme merakım ve yeni kişilerle tanışma isteğim”diyebilirim. Kimlerle zaman geçirdiğim,öteki önceliklere göre daha önemli bir yeğlememdir. Ailem, dostlarım ve yakın arkadaşlarımı bunun dışında tutarım. Goethe de ne hoş tanımlamış: “Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söylerim. Eğer zamanını nasıl harcadığını bilirsem, o zaman da sana ne olacağını söylerim.”

Bu söz, tüm düşüncelerime kılavuzluk ediyor. Yaşamda karar vermemiz gereken, iki önemli konu var:

  • Kimlerle arkadaşlık/dostluk edeceğimiz,
  • Zamanımızı nerelerde ve nasıl kullanacağımız.

Arkadaş neden önemlidir?

Yaşamda, sadece “hazza odaklanırsak”, yaşamın büyük bir bölümünü kaçırırız. Çaba (içinde acı, üzüntü, başarısızlık ve keder de bulunan) yaşamı renklendirir, değerli ve anlamlı kılar. Kıtalararası Boğaz yüzme yarışlarına beş yıl boyunca katıldım. Covid-19 salgını nedeniyle de iki yıl ara vermek zorunda kaldım. Bu yıl katılıp katılmama konusunda henüz karar veremedim. Çünkü, bu yarışa katılmam için disiplinli olarak “acı çekebilme” konusuna öncelikle karar vermem gerekiyor. Ayda 40 km yüzme antrenmanı, soluk ve bacak çalışmaları, düzenli uyku ve yaşam. Özetle, bazı şeylerden beş ay boyunca uzaklaşmam gerekiyor.

Daha uygun olana karar vermek ya da yeğlemek neden pek kolay değildir? Bir şeyi elde etmek için bazı şeylerden de uzaklaşmak ya da vazgeçmek zorunda kalırız. Ayda iki ya da üç kez yazdığım bu yazıların her birini yazmak, iki ya da üç saatimi alıyor. Bu süreyi farklı, daha eğlenceli bir etkinlikte ya da boş boş dizi izleyerek de geçirebilirim. Spor yapmak, kendimize nitelikli zaman ayırmak da bazıları için pek kolay olmayabilir. Bazı şeylerden vazgeçmeden, hedef ve düşlerimize ulaşamayız.

Basında okuduğumuz o ünlü, başarılı ve varsıl kişilerin en önemli farklarından biri, yaptıkları işi iyi yapması dışında, yaparken (her türlü sıkıntıyakarşın) yaptıklarından zevk alması ve severek yapmasıdır.

Çok sayıda araştırma, bilgisayar oyunlarının,yirmi bir yaşının altında çok daha zararlı olduğunu ve beyin yapısını değiştirebileceğini gösteriyor. Çin’de üniversite öğrencileri üzerinde yapılan çalışmada, günde ortalama on saat video oyunu oynayanlar ile bilgisayar başında iki saatten az zaman geçiren gençlerin beyin yapısı MR ile görüntülendi. Bu çalışmada, on saat bilgisayar oyunu oynayanların beynindeki gri maddenin azaldığı ortaya çıktı. Gri madde, öğrenme yeteneğini geliştiren, bilişsel işlevleri ve motor becerileri artıran çok önemli bir maddedir.

Bilgisayar oyunları oynarken, sürekli ödül ve sayı kazanılmasıyla beyinde dopamin salgılanıyor. Bu çeşit mutluluk ve haz yaşatan hormon, kısa süre içinde, alıştığı ödülden etkilenmez duruma geliyor ve etkilenmeme eşiği yükseliyor. Devamlı bir üst seviyeye geçerek aynı hazzı duymak isteyen oyuncu, daha fazla ve uzun süre oynayarak, bilgisayar başında yemek yemeden, tuvalete gitmeden ve hiç hareket etmeden saatler geçirmiş oluyor. Dopamin, aynı etkiyi kumar ve uyuşturucu kullanımında da gösteriyor.Bu hazzı bu tür bağımlılıklara gerek olmadan da kitap okurken, spor yaparken, araştırma, gezi, yeni bir hobi ya da sanatla uğraşırken, bir arkadaşımızla sohbet ederek de gerçekleştirebiliriz.

Oğlum Emre, bankacılık okudu. Sonrasında kendine pilates/fitness stüdyosu açtı. Eş zamanda, para piyasalarını takip etmeye başladı. Ev alma düşü vardı. Yaşı 30. Sonra, internet üzerinden çok sayıda ekonomi uzmanı ve yayın izlemeye başladı. Bu da yetmemeye başladı. Para konusunda kitap okumaya başladı. Çok yoğun çalışıyordu. Eşi Gökben ile birlikte günün neredeyse on iki saati çalışıyorlardı. Okuma saatini bir randevu gibi haftalık programlarına eklediler. Emre, pek kitap okumazken bugün babası gibi (34 yaşında okumaya başladım) düzenli ve okumaktan zevk alan bir okuyucuya dönüştü.

Boş zamanında bilgisayar mı oynasaydı?

Öteki oğlum Cem, 31 yaşında, uluslararası ilişkiler ve politika okudu. Sürekli politika içerikli yayınları takip etmeye başladı. Bu konudaki öncü yazarlar ile buluştu, sohbet etti. Şimdi Kanada’da yaşıyor. Kanada’ya gitmesi konusunda hiçbir etkim olmadığını da belirtmek isterim. Geçenlerde, Spotify kanalında yayın yapmaya başlayacağını bildirdiğinde eşimle çok mutlu olduk.

İki oğlumunda doğru eşi seçmesinden dolayı mutluyuz. Polen ve Gökben de yaşam amaç ve hedefleri olan, kendini sürekli geliştiren kişiler. Doğru eş seçimi, hiçbir yeğlemeye benzemez. “Eş” demek, yaşamı paylaşacağımız kişiyi bulmamız demektir.

Bana göre, yaşamda başarıyı ve mutluluğu üç şey belirler. “Doğru eş, doğru iş ve doğru arkadaş.”

Eşi, bir numarada tutarım!

Eşim Neylan’ın bu noktaya gelmemdeki kattığı değer ve desteği, saymakla bitmez.

Amerika’da, silahlı okul baskınları uzunca süre tartışıldı. Özellikle de şiddet içerikli bilgisayar oyunlarında, gençler oyun içinde sürekli olarak bir çeşit “düşman” öldürüyor ya da ona zarar veriyor. Bir süre sonra gençlerde, öldürdüğü sanal karakterler nedeniyle empati yeteneği azalıyor. Gerçeklik algısı bozuluyor ve gerçek kişilerin çekebileceği acılara duyarsızlaşıyorlar.

Her şeye odaklanmanın hiçbir şeye odaklanmamak anlamına geldiğini fark ettiğimde, anda yaşanılanların ve yaşanılabileceklerin değerini çok iyi anladım. Günde iki ya da üç kere meditasyon müziği eşliğinde on - on beş dakikalık şekerlemeler, gün boyu enerjimin düşmeden sürmesini sağlıyor. Bugün, kişilerin veri bombardımanına maruz kalması (e-posta, kısa mesajlar, sosyal medya, telefon), dikkat  eksikliği oluşturabilir. Veri artık zor bulunan bir şey değil. Ama odaklanmak, çoğu kişi için “zor”dur. Araştırmalar, ortalama her üç dakikada bir kesintiye uğradığımızı ya da dikkatimizi dağıttığımızı gösteriyor. Amerika’da bir danışmanlık firması, yaptığı bir çalışmada, ofis çalışanlarının günde üç saat ya da fazlasını kaybettiğini belirlemiş. Bu da her yıl, 750-1500 saat arasında kayıp zaman eder.

Gallup’a göre, yaklaşık yarımız, yapmak istediğimiz şeyi yapmak için “zamanımızın yetersiz olduğu”nu söylüyor. 35-54 arasında olanlar ya da 18 yaşından küçük çocukları olanlar için bu oran, %60 dolayında. Bu da kronik strese neden oluyor. ABD’de çalışanlar, her gün e-postalarını kontrol etmek için altı saatten fazla zaman tüketiyor. Günün geri kalan zamanını korumak için çalışanların %80’i ofise gitmeden önce, %30’u sabahları daha yataktan kalkmadan önce e-postalarını kontrol ediyor. Bu tür zamanı doğru yönetememenin bedelini, sağlığımızla, ilişkilerimizle ya da kişisel ilgi alanlarımıza ve kendimize ayırdığımız zamandan çalıyoruz.

Youtube kanalımı açtığımdan beri, ülkemizden örnek iş insanlarını ve özel yeteneklerini kanalıma davet ederek, ilham vermeye çalışıyorum. Yaşam o kadar kısa ki, zamanımızı kimlerle geçirdiğimiz ve sınırlı zamanımızda neleri gerçekleştirdiğimiz günümüzün koşuşturmasında çok daha önemli duruma geldi.

Yazımı zevkle okuduğum Vedat Milor’un, “Hesap Lütfen” kitabından bir alıntıyla tamamlamak istiyorum:

"Popüler bir lokantaya gittiklerinde ne yediklerini algılamaktan çok, elde edeceklerini sandıkları statülere bol para harcayanlar var. Bu sayede de başkalarından geri kalmadıklarını sanıyorlar. Bir yandan da kendileriyle barışık olmadıklarından, ‘Başkalarına göre eksik’ hissediyorlar.”

 

“Neden eksik hissederiz?” Bu da bir sonraki yazımın konusu olacak.

 

Kalemimi oradan oraya özgürce sallamanın zevki ile bu yazıyı yazdım. Yorumlarınızı da merakla bekliyorum. Bakalım bu yazının bir farkı olmuş mu?

 

Sevgilerimle,

 

Taner Özdeş

 

---

Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü (FaRkLaR.net)
tarafından sağlanmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara