İlişkilerde Ustalık Kazanma Sanatı!

Bulgaristan’a bundan 47 yıl önce ilk kez gitmiştim. Ailemle kayak için uygun koşullara sahip olduğundan yeğlemiştik. Dağları ve doğası, kayak için çok uygun olmasına karşın tesisler oldukça yetersiz yemekler çok lezzetsiz ve çeşit çok azdı. Eğlence diye bir kavram yoktu.


Bu yıl, kayak tatilimi,adını sıkça duyduğum Bansko’da geçirmeye karar verdim. Öncesindeyse Sofya’da arabamızı bırakacak ve özel bir araç ile dağa gidecektik. Sofya’da adını övgüyle duyduğum Bulgar vatandaşı Emel (biz de ona Emel diyoruz),tüm organizasyonumuzu yapmıştı. Bize Sofya’daki öğle yemeğinde de eşlik etti. Onunla ilk kez tanıştım. İlk izlenimim çok olumlu oldu. Yaklaşımı, tavırları, yüzündeki gülümseme, kendinden emin duruşu, konuşma biçimi ve olaylara olumlu bakışıyla beni etkilemeyi hemen başardı. Aile işi olarak, noter ve çeviri büroları var. İlkokulu Türkiye’de okumuş. Sonra da ülkesinde Uzay Mühendisliği okumuş. Türkiye’deki iş insanlarına danışmanlık hizmeti veriyor. İşini özenle ve hızlı bir biçimde yaparak ün salmış. İletişim yetenekleri ve ilişki kurma becerileri sayesinde kısa zamanda kulaktan kulağa, onu birbirine öneriyorlar. Emel’in göz teması kurması, gülümseyerek bakması ve mimik/jestlerini ustaca kullanması, ilişki kurduğu kişilerle hızlı güven ilişkisi kurmasını sağlıyordu. Dikkatimi çeken en önemli özelliği, çevresindeki kişilere göstermiş olduğu ilgi ve hizmet odaklı oluşuydu.


Bansko’da otele gelip yerleştikten sonra, kayak araçları kiralamak için bu hizmetleri otel bünyesinde veren bir mağazaya girdik. Mağazada çalışan görevlinin (adı: Vik) olumlu yaklaşımı, bende hemen güven uyandırmasını sağladı. Önerilerini dinlemeye karar verdim. Bu kadar kısa zamanda bu güveni bende nasıl sağlamıştı?


Samimiydi, sorularıma açıkça yanıt veriyor ve konuya hakimiyetini hemen anlamanızı sağlıyordu. Bana bir şey satmaya çalışmıyordu! Sorularımın hepsine mantıklı yanıt veriyordu. Beden dili, olumlu ve güven veriyordu. Rahattı. Çevresine olumlu enerji yayıyordu. Rahat tavırlarda sohbet ediyordu. Gereksiz konuşmuyordu.


İnsan ilişkileri konusu her zaman ilgimi çekmiştir.Bu konuda yirmi yıldır yazıyorum, konuşmalar yapıyor ve eğitimler veriyorum. Bu yazımda, bu konudaki görüşlerimi ve deneyimlerimi paylaşmak istiyorum.


“Gülümsememizi kullanmıyorsak, bankada bir milyonu olup çek defteri olmayan biri gibiyizdir.”


Kişisel ilişkilerinde sınırlı beceriye sahip bireylerin, çoğu zaman insan doğasını lanetleyen ve tüm dertlerinin suçunu başka kişilerin kötü huylu ve bayağı olmasına bağlayan kişiler olması çok şaşırtıcı olmasa gerek.


Çeşitli bilimsel araştırmalar, “kişiler arası ilişkileri” nasıl ele alıp yürüteceğimizi öğrendiğimiz takdirde, herhangi bir işte, meslekte ya da alanda başarıya giden yolun yüzde seksen kadarını ve kişisel mutluluğa giden yolun yüzde doksan dokuz kadarını tamamlamış olacağımızı kanıtladı.


Kişilerle iyi geçinmeyi yeterince sağlamak, başarı ve mutluluğun garantisi değildir.


Albert Edward Wiggam’ın (psikolog Dr.) dikkat çektiği gibi, kişiliği temel bileşenlerine ayırdığımızda, kişilik, öteki kişilerle ilgilenme ve onlara hizmet etme becerisinden başka bir şey değildir. Herhangi bir alanda başarıyı yakalamış kişilere bakalım. Onlarda, kişilerle ilişkileri başarıyla yürütmenin püf noktasını çözmüş, başkalarının dilinden anlayan bir erkek ya da bir kadın bulacağız.


Emel, yolculuğumuzun en iyi biçimde geçmesi için sadece önerilerde bulunmadı. Önerdiği yerlerde daha iyi fiyatı almamız için tüm kaynaklarını ve olanaklarını kullandı. Günde üç kere bizi arayıp “Her şey yolunda mı?” diye sormayı aksatmadı.


Kayak hizmeti veren Vik, yanımda götürdüğüm kayak ayakkabılarımın bakımını yapmak konusunda zorluk çıkarmadığı gibi, beklentimin üzerinde hizmet verdi. Kiraladığım kayakların sigortasını satma fırsatı olmasına karşın, dürüstçe gerek olmadığını ve nedenlerini bana açıklama zahmetini de gösterdi. Otelde kaldığımız sürece verdiği hizmeti güler yüzlü, eksiksiz ve ilgiyle yerine getirdi.


Kişisel ilişkilerde beceri kazanmak, genel ilkeleri anlamaya ve onlar üzerinde ustalaşmaya dayanır. Ne yapmamamız ve yapmamız gerektiğiyle birlikte onu neden yapmadığımızı/yaptığımızı da bilmeliyiz.


Öteki kişilerle ilişkilerimizde, onların davranışlarında kendi tutumlarımızın bize yansıdığını görürüz. Sanki bir aynanın önünde duruyor gibiyizdir. Gülümsediğimizde, aynadaki kişi de gülümser. Kaş çattığımızda aynadaki kişi de kaşlarını çatar. Bağırdığımızda aynadaki kişi de bağırır. Çok az kişi, bu psikoloji yasasının ne kadar önemli ve ne kadar öngörülebilir olduğunu fark edip kavrar.


Yaşamda istediğimiz şeyleri elde etmenin tek başarılı yolu, kişiseli ilişkileri başarılı biçimde ele alıp yürütmede beceri kazanmaktır.

 
İnsan ilişkilerinde ustalaşmamızı sağlayacak belirli yöntem/kavramlar hakkında en önemli gördüğüm üç noktayı bu yazımda da paylaşmak isterim:


1- İletişimde olduğumuz kişinin benliğini okşamalıyız…

Hepimizin benliği var. Dünyada her şeyden çok kendimizle ilgileniriz ve kendimizi önemseriz. Tanıştığımız her kişi,kendini önemli ve “işe yarar” hissetmek ister. Her kişide, başkalarının onayı ve takdiri için bir özlem vardır.


Bir kişinin egosunu samimiyetsiz sözlerle değil içten iltifat eden ve gerçek övgülerle beslediğimiz de, her kişi daha uyumlu, daha anlayışlı ve daha işbirlikçi olur. Öteki kişilere iltifat edebileceğimiz küçük şeyler bulmaya çalışalım. İlişkide olduğumuz, birlikte çalıştığımız, iş yaptığımız kişilerde onları övebileceğimiz noktalara bakalım. Her gün en az beş samimi iltifatta bulunmayı alışkanlığa dönüştürelim.


Bazı zor hatta olanaksız durumlarda, bir sorunumuzu çözmek için kullanabileceğimiz bir yöntem de iletişimde olduğumuz kişiye, bize yardım etmesi için kişisel bir neden vermek. Bu, kişinin benliğini güçlendirebilecek bir iltifat ya da bir öneri olabilir.

2- Öteki kişilerin önemli olduğunu hissettirelim!

En büyük evrensel açlıklardan biri, kendini önemli hissetme, kişisel değerlerimizin başkaları tarafından onaylanması, takdir edilmesi ve fark edilmesi açlığıdır. Nezâket, kibarlık ve “görgü” dediğimiz şeylerin çoğu, kişisel değerlere sahip olduğunu hissetme konusunda kişilerin duyduğu evrensel açlığa dayanır. Nezâket ve kibarlık, yalnızca çevremizde ki kişilerin önemini tanıdığımızı göstermenin yoludur.

Kişilere, onların önemli olduğunu hissettirmenin üç yolu:

• Öteki kişilerin önemli olduğunu düşünelim!


Tanıdığımız her bir kişinin özel ve biricik olduğunu, bunun onu önemli kıldığını,onu olabildiğince tanımaya ve kabul etmeye çalışalım. Bu biçimde düşünürsek ve kabule dersek, karşımızdaki kişiye daha çok değer verirsek, o kişiyle o kadar çok ilgilenir, o kadar çok saygı gösterir, görüş ve duygularını o kadar göz önünde bulundurma eğiliminde oluruz. Öteki kişiler üzerinde daha çok etki bırakan kadın ve erkekler, öteki kişilerin önemli olduğuna inanan kadın ve erkeklerdir.


• Öteki kişileri fark edelim!

Dikkatimizi, bizim için daha önemli olan şeylere veririz. Etrafımızda olanların çok ufak bir bölümünün farkına varırız. Bu yüzden, biri bizi “fark ettiğinde” bize büyük bir iltifatta bulunmuş olur. İster çalışanlarımız olsun, ister müşterimiz, hatta çoçuklarımızı fark ederek davrandığımızda aldığımız sonuçlardaki olumlu farkı görürüz. Müşterilerin, adını anımsayan garsonlara daha çok bahşiş vermesinin nedeni de budur. Her bireye önemli olduğunu düşündüğümüzü hissettirmek için gösterilecek az miktarda ilginin bile yeterli olması şaşırtıcıdır.

• Öteki kişilere üstünlük taslamayalım!


Çoğu kişi,kendini önemli hissetmeye ve kişilerin onu tanıdığını hissetmeye gereksinim duyar. Başkalarıyla olan ilişkilerimizde, kendi önemimizi onlara göstermek için dayanılmaz bir istek duyarız. Bilinçli ya da bilinçsizce, biz de iyi bir izlenim bırakmak isteriz.


Başka kişilere üstünlük taslamayalım, tepeden bakmayalım ya da onlara kendini küçük hissettirerek kendi önem duygumuzu artırmaya kalkışmayalım!


İletişim kurduğumuz kişide iyi bir izlenim bırakmak istersek; onu etkilemenin keşfedilmiş daha etkili yolu, ondan etkilendiğimizi hissettirmektir. Genelde bir başkasının söylemlerinin aksini iddia etmeye çalıştığımızda ya da onun düşünce, söz ya da davranışını düzelttiğimizde, buradaki amaç, herhangi bir sorunu çözmek değil bir başkası pahasına kendi önem hissimizi artırmaktır.


Uygulaması oldukça yalın ve kolay olan bir başka kural, bir başkasıyla ters düşmeden önce kendimize şu soruyu sormaktır: “Haklıya da haksız olması, gerçek bir fark yaratır mı?” Tüm küçük çatışmaların tümünü kazanmaya çalışmayalım!

Son olarak da “Çekici” bir kişiliğin sırlarından söz etmek isterim.


Tüm bireylerin sahip olduğu üç temel açlık vardır. Nedir bunlar?

1. Kabul etme ve edilme


Çoğumuz,“Kabul edilme, kabul görme açlığı” duyarız. Yanında doğal olabileceğimiz ve hoşça vakit geçirebileceğimiz birini isteriz. Çok azımız, genel anlamda dünyayla ilişki kurarken tamamen “kendimiz” olacak kadar cesurdur.  


Öteki kişilerin nasıl davranması gerektiğine dair düşüncelerimize dayanarak, katı kişisel standartlar oluşturmayalım. Onlara kendi olma olanağını sunalım!


Tuhaftır ki, kişileri kabul eden ve onları olduğu gibi beğenen/seven kişiler, öteki kişinin davranışını iyi yönde değiştirme konusunda daha çok etkiye sahip kişilerdir.


Bir psikoloğun tanımladığı gibi, “Kimse bir başka kişiyi değiştirme gücüne sahip değildir ama o kişiyi olduğu gibi severek, ona kendini değiştirme gücünü veririz.”


Bansko gezimde, kayaktan otelimize dönerken araçta yanıma genç bir kız çocuğu oturdu. O sırada kız kardeşimle konuşuyordum. Birden bana doğru yüzünü çevirdi. Kocaman çekici bir gülümsemeyle, “İngilizce biliyor musunuz?” dedi. “Evet” dedim. “Nerelisin?” diye sordum. “Romen’im” dedi. Ben de ona Türkçe konuştuğumu söyledim. Beni enerjisi ile biranda çekmişti. Yüzündeki gülümseme, kendinden emin hali, konuşmasındaki öz güven ve rahatlık dikkatimi çekmişti. On sekiz yaşının altında olduğunu söyleyebilirim. Farklı kültürden de olsak, kişilerle doğru iletişim kurarak onları kendimize çekebiliriz.


2. Onay


Çoğu kişinin açlık duyduğu ikinci sihir, “onaydır”. Onay, kabul etmekten biraz daha öteye geçer. Karşılaştırıldığında, kabul etme,çoğu zaman olumsuz algıya sahiptir. Onay, daha olumlu bir anlam taşır. Bir başkasının kusurlarını hoş görüyle karşılamanın ötesine geçer ve beğeneceğimiz/hoşlanacağımız, sevebileceğimiz olumlu bir şey bulur.


Olumsuz kişilikler, tam anlamıyla içimizdeki kötüyü ortaya çıkarır. Çünkü bizde yanlış/kusurlu/hatalı olan her şeye dikkat çeker ve vurgu yapar. Olumlu kişilikler, onayla yapabileceklerine ışık tutup vurgulayarak bizdeki iyiyi ortaya çıkarır. Onların onayı,güneş ışıkları gibi içimizi ısıtır ve bu duygu öyle hoştur ki onay çekecek ve bize o hoş duyguyu tekrar yaşatacak öteki nitelik ve özellikler geliştirmek üzere daha yüksek çabayla çalışmaya başlarız.


3. Takdir etme


Bir başka temel açlık, “takdir edilme”açlığıdır. Çoğu zaman, değerimizi azaltacak değil artıracak kişiler ararız. Bir kişiyi takdir ettiğimizde, onu daha değerli ve daha başarılı kılarız. Onlara ne kadar değer verdiğimizi düşünmemiz yeterli değildir, ne kadar değer verdiğimizi göstermek için küçük yollar düşünelim ve bulalım!

 

- Yardım edeceğimiz kişileri bekletmeyelim.
- Kişilere teşekkür edelim.
- Sürpriz armağanlar gönderelim.
- İçten ve samimice,gerektiğinde övelim, iltifat edelim.
- Değer verdiğimiz kişinin önemli günlerini anımsamaya çalışalım.
- Gerektiğinde, “özel ve ayrıcalıklı” tavırlarda bulunalım. “Bir kişi için en onur kırıcı, en değer azaltıcı şeylerden biri, ona “sıradan bir tavır” göstermektir.”

 

Bu konuda eşimden bir örnek vermek istiyorum. Eşim, yönetici yardımcısı ve ofis yöneticisi olarak bir insan kaynakları firmasında uzun yıllardır çalışmaktadır. Her yıl, çalıştıkları firmalardaki üst düzey yardımcılara, özel olarak seçtiği yılbaşı hediyelerini, özel not yazarak gönderir. Bu,onun görevi değildir. Severek yapar ve sonuçları muhteşemdir. Ben de her yılbaşında özel müşterilerimiz için yılbaşı hediyelerini bizzat kendim seçer ve özel bir notla gönderirim. Bu iş için üç günümü her yıl kullanırım ve harika karşılıklarını da görürüm.

 

Çiçeklerden ders alalım. Onlar, arıları nasıl çekebileceğini bilir. Çiçeklerin arıya gereksinimi vardır. Yalvarmak, azarlamak ya da baskı yapmak yerine çiçek yalnızca birkaç damla öz bırakır. Çiçek, arının,özütüne aç olduğunu bilir,bu açlığı beslemek için gıda sunar.

 

Çekici kişiliğe sahip bir kişiyi çözümlersek, onun da kişinin bu üç temel açlığını besleyecek gıdayı sağladığını görürüz.


Sevgilerimle,

 

Taner Özdeş

 

 

 ---

 

Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü (FaRkLaR.net )
tarafından sağlanmıştır.

Comments powered by CComment

Bize Ulaşın

Halim Meriç İş Merkezi Cemal Sururi Cd. No:25/18 Şişli İstanbul

E-Bülten

E-posta adresinizi girin, size daha fazla bilgi gönderelim...

Ara