Eğitimci ve konuşmacı olarak, işimin dışında, Türkiye’nin çoğu iline de gezmeyegidiyorum. Haftada beş gün,45 saat çalışmanın dışında, hafta sonları ve tatillerde de ayrıca eğitim ve koçluk veriyorum. “Bu enerjiyi nereden buluyorsun?” diye bir soru sorabilirsiniz. Sürekli karşılaştığım bir durum.
Yirmibiryıldır, hem Infonet Genel Müdürlüğü’nü, hem de Taner Özdeş Akademi’yi birlikte sürdürmeyi başarıyorum.
Aynı şeyi tekrar tekrar yapmak, sıkıcı ya da monoton değil mi?
Öğrencilerim bana şu soruyu sıkça soruyor:
“Sürekli aynı işi yapmak beni daraltıyor. NEDEN?”
Yanıtım yalın: “Henüz tutkunuzu bulamamışsınız! Siz,her gün, her saat çalışıyormuşsunuz gibi düşünüyorsunuz, ben ise eğitim verirken bir gün bile çalıştığımı düşünmedim. Tam tersi, eğitim verirken doluyorum. Maddi ve manevi, yenilendiğimi anlıyorum.”
“İşinize nasıl baktığınız, iş konusunda ne düşündüğünüzü belirliyor!”
Eğitimin en yoğun olduğu aylar, Ekim ve Kasım ayıdır. Yöneticiler, satışlarını artırmak için yıl sonunda eğitime önem verir. Eğitim, kısa sürede sonuç vermez ama firma yöneticileri böyle sanır. Bu aylarda, neredeyse her hafta sonu bir eğitim veririm ya da konuşma yaparım.
Bu yazımı, Kaz Dağları’nda, kaldığımız Zeytinbağ otelinden yazıyorum. Merak edenler için web adresi:zeytinbagi.com
Remax Bal ofisinden (Balıkesir) ve JCI Derneği’nden tanıdığım İbrahim Yüksel’in kurduğu bağlantı ile bir eğitim verme davetini Ağustos ayında almıştım. Balıkesir’de eğitim vermek için en az iki gece orada konaklamak gerekir. Eğitimi daha da eğlenceli duruma getirmek üzere eşimle birlikte 29 Ekim tatilimiz ile bu eğitimi birleştirmeye karar verdim. Ayrıca, eşimin Kaz Dağları’nın tepesinde, kendine harika bir yaşam alanı sağlamış kuzenini de görme olanağımızı sağlayacaktı. Zeytinbağ otelini de kuzeni Nilgün önermişti. Sekiz odalı, butik bir otel. Otelin yeri dışında Erhan Şeker’in görkemliEge ve Akdeniz mutfağından lezzetler tatmak da bu otele gitmek için yeterli bir neden.
Cuma sabahı, İstanbul’dan yola çıktık. Normal süre, dört saat. Sıksık ara vererek uzun yolda araba kullanmayı seviyorum. Toplam süre,aralarla beş saati buluyor. Bu gezimde, telefonla görüşürken,bu gözden kaçırma nedeniyle ve yol tarayıcısı da kullanmadığımdan, kendimi bir anda Manisa’da buldum. Bu da varış süremizi bir saat ileri attı. Üstüne bir de hızdan dolayı trafik polisi tarafından çevrildiğimden, ancak altı buçuk saatte otele varabildik. Zeytinbağ’dan içeri girince, o yorgunluk, bir anda kayboldu ve yerini huzura bıraktı.
Ertesi sabah, eğitim için otelden saat 08.45’te,firma sahibi Mustafa Burak alacaktı. Sorun, kahvaltının 08.30’da başlayacak olmasıydı. Kahvaltı olmadan, güne başlamam. “Şansımı deneyeyim” dedim. 8.24’te restorana gittim. Erhan Şeker’in sıcak gülümsemesiyle karşılaştım. Durumumu anlattım. Kahvaltıyı yirmibir dakikada tamamladım.😊(Erhan beye çok teşekkür ediyorum.)
Otelin bulunduğu yerden, Edremit’teki eğitimin yapılacağı yere,arabayla bir saat on beş dakikada gidiliyordu. Gidiş-geliş, aynı günde, iki buçuk saat araba içinde geçirecektim. Remax Bal’ın sahibi otuzdört yaşında bir girişimciydi. Susurluk’ta, bir firma için köylülerden arsa toplayarak, kendi işinin sermayesini biriktirmiş. Yanında otuz gayrimenkul danışmanı çalışıyormuş. İş kurma konusunda bahane üretenler için bir başarı öyküsü yazmıştı. Edremit’te, bir de butik oteli vardı.
Eğitim yerine geldiğimizde, Balıkesir için beklemediğim kadar büyük ve görkemli bir Remax ofisi ile karşılaştım. Eğitim vereceğim yerde ofisin içindeki konferans salonuydu. İleri görüş sahibi olmak farklı bir şey. Eğitim, benim açımdan eğlenceli ve verimli geçti. Altı saat süren eğitim bittiğinde, ben de zamanın nasıl bu kadar çabuk geçtiğine şaşırdım. Öğlen de eğitim yerine yakın bir yerde yemek yedik. Yemekler çok lezzetliydi. Baklavanın tadı da halen damağımda.
Eğitim bittiğinde, yine otelimize dönmek üzere yola çıktık. Eşimin kuzeninin, Kazdağ’larının tepesindeki arazisini satmak istediğini bildiğimden, Mustafa Burak’a da göstermek istedim. Hava, kararmaya başlamıştı. Yol tarayıcısındaki bir sorun nedeniyle tepede, sorunlu bir zeminde Mustafa Bey’in arabası toprağa saplandı. Zorunlu olarak onları orada bırakarak eşimin yanına gitmek üzere Zeytin ağaçlarının arasından oldukça bozuk bir yoldan Kızılkeçili köyünden tepeye vardığımda, hava tamamen kararmıştı. En tepeye arabayla çıkmak riskli olduğundan, arabayı 100 metre önce bıraktım ve yürümeye başladım. Köpekler havlıyordu. Tedirgin oldum ama yürümeye devam ettim. Nilgün’ün beş büyük köpeği vardı. Yürürken, havlama sesleri devam ediyordu. Sonunda, Nilgün’ün köpekleri olduğunu görünce rahatladım.
Kazdağ’larını sevme nedenim, dünyadan koparması, mekân ve zaman kavramını unutturmasıdır. Zifiri karanlıkta, serin bir hava, zeytin ağaçları ve doğanın içinde huzuru içinize çekmenizdir. Kentin o gereksiz koşuşturması, stresi ve sürüye uyma psikolojisi ile gereksiz pahalı restoranlarda hafta sonunu geçirmek yerine sakin, sessiz ve doğanın huzuru içinde sağlıklı zeytinyağlı yemekleri yemek, muhteşem bir deneyim.
Şimdi yazımın en başına dönüp neden bu kadar yıl, sıkılmadan, yorulmadan ve tutku ile aynı eğitimleri verebildiğimin samimi yanıtını vereyim. Her eğitim, benim için farklı bir heyecan, deneyim ve öyküdür. Yaptığım işin bütününe baktığımda, işimi yaparken yaşadıklarım beni mutlu ediyor. İşimi tutku ile yaptığımdan, bir eğitime hazırlanmam, uzun saatler uykusuz çalışmama neden olabiliyor. Türkiye’nin her yerinde farklı kişilere dokunabilmek, onların yaşamına değer katabilmek, bazen dönüştürebilmek, yüzlerindeki gülümsemeye tanık olmak, yaptığım işi bir tutkuya dönüştürüyor.
“Kişi, ne için yaşar?”
Yanıtım, “tutku ve amaçları” için. Tutkumu bulabilmiş olmamdan dolayı çok ayrıcalıklıyım sanırım. Eğitmenlik, kendimi geliştirmek için de harika bir iş. Önce kendinizi dönüştürüyorsunuz, sonra da öğrendiklerinizi başkalarına aktarıyorsunuz. Öğretmenlik, kişiyi zenginleştiren bir meslek. Durma olanağınız yok. Her gün yeni bir şeyler öğrenmek zorundasınız.
Her yeni deneyim ve heyecan, bu işi çok uzun süre sıkılmadan yapmanızı sağlıyor.
Salı sabahı, eğitim vermek için Bakü’ye gidiyorum. Sabah, 07.00 uçağı ile gidip ertesi gün 07.55 uçağı ile döneceğim. Arada da yedi saat eğitim vereceğim. Hangi zihin ve gövde, bu tempoya dayanır? Bir de eğitim verecek kişinin gövdesinin 58 yaşında olduğunu söyleseydim… 😊
Ben öyle bakmıyorum. Şimdiden, Azerbaycan’daki kardeşlerimle birlikte olacağım için heyecanlıyım. Yorgunluk, bu işin bir parçası. Tatlı bir yorgunluk. Akşam, Kaz Dağları’nda uyumanın verdiği huzurla sabah yatağınızdan bol enerji ile kalkabilmek…Bu işin bambaşka bir ödülü.
Kolay olmayabilen, bir işi yorularak yapmak değil bir işi zorunlu olarak ya da tutkusuz yapmak zorunda kalmak. Fiziksel yorgunluktan kat ve kat daha zorlayıcı değil mi?
Tutkumuzu bulalım…
Amacımızı bulalım…
O zaman, çalışmak zorunda kalmayız…
“Mutluluk”tanımım da şöyle…
“Yapmak istemediğimiz hiçbir şeyi yapmak zorunda kalmamak...”
Sevgilerimle,
Taner Özdeş
---
Bu yazının dil bilgisi düzenlemeleri,
FaRkLaR Kılavuzu/Sözlüğü (FaRkLaR.net)
tarafından sağlanmıştır.
Comments powered by CComment